Hava, su ve toprak “cemre düşmesiyle” uyanır, hayatın yeşermesi için hazır hale gelir. Her cemre umudun, yenilenmenin ve yeni başlangıçların habercisidir.
Yaygın olarak baharın müjdecisi olarak bilinen sıcaklığın artması olayına kısaca “cemre düşmesi” deniliyor.
Sapanca İkramiye Vadisi Florasında 42 familya ve 77 cinse ait 90 tıbbi bitki taksonu, kuzey ve güneyindeki dağlardan inen 12 dere ile beslenen Sapanca gölü, Türkiye genelinde mevcut 24 takımın %58’ini, 76 familyanın %34’ünü ve 497 türün %12’sini oluşturan Sapanca gölü kuşları, yılda 80.000 kilo tahıl, 20.000 kilo keten tohumu, 350.000 kilo mısır, 15.000 kilo darı, 19.000 kilo ipek kozası, 400.000 okka tütün, 12.000 okka balmumu, 15.000 okka kenevir, 6.000 kilo ceviz, 1.000.000 okka patates, 800.000 okka soğan, 900.000 okka sarımsak, 25.000.000 adet yumurta, 100.000 tavuk ve 6.000 sığır derisi elde edilen Sapanca ovasının toprakları
Bir zamanlara ait örneklerden sonra “Cemre’nin düşmeyi en sevdiği yer Sapanca” dersek abartıyor olmayız herhalde, en azından bir zamanlar.
Modern Homo Sapiens için hayatı eskilerden öğrenmek, geçmişin deneyimlerini ve bilgeliklerini değerlendirmek ve modern yaşamın karmaşıklıkları ile başa çıkmak için değerli bir kaynaktır, iyi ki ve maalesef.
Geçmişten dersler çıkarmak daha anlamlı, dengeli ve huzurlu bir yaşam sürmeye yönlendirir bizleri, göz ardı etmek ise birçok fırsatı ve dersi kaçırmak anlamına gelir.
Bazen; büyüklerin ve yaşlıların deneyimlerinden faydalanmak, eski metinleri okumak ve incelemek, gelenekleri ve ritüelleri anlamak, doğal çevreyi incelemek, geçmiş hatalardan ders çıkarmak, arkeolojik keşifler ve eserler, geleneksel sanat ve el sanatları günümüzü daha yaşanılır yapar; bazen de efsaneler ya da rivayetler.
İşte bunlardan biridir “Cemre Düşmesi” inancı. Bir dönüşümün, yenilenmenin, umudun habercisi. Toprağa düşen bir ışık, yeniden doğuşun başlangıcı. Uykudaki tohumların uyanması, hayatın canlanması. Donmuş kalpleri eriten, umudu yeniden yeşerten bir bakış açısı.
Genellikle Arap, Fars ve Türk kültüründe rastlanan “Cemre Düşmesi” inanışının Grek, Moğol ve Çin kavimleri arasında bulunduğu da belirtilse de Araplara ait olduğu daha sonra çeşitli kavimlere geçtiği zikredilir, bazı kaynaklarda.
“Cemre Düşmesi” inanışın ne zaman ortaya çıktığı ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla beraber X-XI. yüzyıllar arasında yaşamış Bîrûnî’nin konuyla ilgili bilgi vermesinden hareketle X. yy veya muhtemelen daha eski bir zamandan beri bu inanışın var olduğu söylenebilir.
Türkler arasında ise “Cemre Düşmesi” inanışının ne zamandan beri var olduğu bilinmemekte. Eski Türkler gibi muğlak ifadelere rastlanmakla beraber Semra Ertüre 1452 yılı için hazırlanmış Takvim ve Ahkamı Sal’de cemrelerin kaydedildiğini belirtmektedir.
Ekonomisi hayvana ve tarıma bağlı toplumlarda karşımıza çıkan “Cemre Düşmesi” inancı, baharın yaklaşıp havanın ısınmasıyla beraber üretimin de başlamasını simgelemiş ve bu toplumlar, değer ve kültürleriyle zenginleşip günümüze kadar kısmi olarak yaşamıştır.
En genel anlamıyla ısı kavramını karşılayan cemrenin ne olduğuyla ilgili özellikle Türkiye halkı arasında pek çok rivayet bulunmaktadır.
En meşhuru odur ki; Göçebe olarak yaşayan ve mevsimlere göre yer değiştiren eski Arap kabileleri, kış soğuklarının çok şiddetli olduğu zamanlarda kabileye ait bütün ailelerin çadırlarını birinden diğerine geçilebilecek şekilde birbirine sıkıca rapt ederdi. Bu şekilde yüzlerce çadırdan oluşan uzun tek bir çadır meydana gelmiş olurdu. Bu uzun çadırın yalnız iki tarafında iki kapı bulunur, buralardan giriş ve çıkışlar sağlanırdı. Üç bölmeye ayrılmış olan bu uzun çadırın kapılarından birine yakın yere büyükbaş hayvanlar için bir bölme hazırlanırdı. Ortaya küçükbaş hayvanlar, diğer kapı tarafına da insanlar yerleştirilirdi. Bu bölmelerin her birinin ortasında ateş yakılır, insanlar ve hayvanlar bu şekilde ısınırdı. Bu üç ateş bütün bir kış yanardı. Bahar geldiğinde ateşlerin her biri belli günlerde söndürülürdü. Arapların cemre düştü demesindeki maksat “artık ateşe gerek kalmadı”, “yanan ateşler söndürüldü” manasındadır. Sırayla ateşlerin hepsi söndükten sonra çadırlar da ayrılır ve aileler çadırlarını alıp ayrı ayrı çadırlar kurarlardı. Bu şekilde ateşi söndürmeye “sukut-ı cemerât” derler ve her bir ateşin sönmesine de “sukut-ı cemre” adını verirlerdi.
Yukarıdaki gibi “Cemre Düşmesi” inanışının kaynağı genellikle, insanların günlük yaşamlarındaki bir ihtiyaca binaen ortaya koydukları bir uygulama olarak görülmektedir.
“Cemre Düşmesi” özellikle Türk halkları arasında sadece bir inanış olmakla kalmamış, insanların hayatını da pek çok yönden etkilemiş. Hatta sadece cemrelerin düştüğü belirtilen zamanlarda değil bu zamanların öncesinde ve sonrasında bir etkiden de söz edilebilmektedir.
“Cemre Düşmesi”, hayatın dönemsel değişimlerini sembolize eden bir yolculuktur. Kışın soğuk ve karanlık günleri, zorluklarla dolu zamanları temsil ederken, cemrelerin düşmesiyle birlikte ilkbaharın gelmesi, umudu ve yeniden doğuşu simgeler. Hayatımızda yaşadığımız güçlükler, karanlık bir kış gününe benzer. Ancak cemrelerin düşmesi, bu zorlukların geçici olduğunu ve yeni bir başlangıca işaret ettiğini hatırlatır. Her cemre, umut dolu bir ilkbahar günü gibi, içimizdeki yeni fırsatların ve potansiyellerin uyanmasını sağlar. Bu nedenle, hayatın iniş ve çıkışlarında, “Cemre Düşmesi” geleneğinden aldığımız dersler bize güç ve ilham verir, bizi yeniden doğuşa teşvik eder.