Sapanca INFO

Sapancalı Romanlar; Renkleri Solgun, Hikâyeleri Canlı

Türkiye Yüzyılı, kendini bu ülkeye ait hisseden herkese aittir, herkesi kucaklar, herkesin ortak malıdır. Romanlar, Sapanca ovasının en renkli topluluğu idi. En az Laz, Gürcü ve Çerkez halkları kadar da Sapancalı, sonra renk körü olan adamlar geldi! 



The Great Debaters (Muhteşem Münazaracılar) adlı film, 1930’ların Amerika’sında yaşanan ırkçılık ve sosyal adaletsizliklere karşı, siyahi bir okul olan Wiley College ile prestijli Harvard Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan münazarayı konu alır. Final sahnesinde Harvard öğrencisi “Kanunların egemenliğini zayıflatan hiçbir şey etik olamaz” önermesini savunurken, Wiley College öğrencisi çok farklı bir yaklaşım sergiler: “Şiddet kullanarak ya da sivil itaatsizlikle direnmek benim hakkım, hatta sorumluluğumdur. İkincisini seçtiğim için Tanrı’ya şükretmelisiniz.” der.

Roman halkları, insanlık tarihinin ‘siyahileri’ gibi, yüzyıllardır beyazların çözemediği sorunlarla yaşamak zorunda kaldılar. Ama ne şiddete başvurdular, ne de sivil itaatsizlik yaptılar. Her türlü sıkıntıyı davul-zurnanın eşliğinde göbek atarak geçiştirdiler, sanki “her şey yolundaymış” gibi. Ve bizler, onların bu tercihlerinden dolayı Allah’a şükretmeliyiz.



Sapancalı Romanları daha iyi anlayabilmek ve empati yeteneğimizi geliştirebilmek için Sapanca INFO okurları ile hasbihal etmek istiyoruz. Sonuçta, tanımadan nasıl anlayabiliriz, anlamadan da nasıl çözüm üretebiliriz, değil mi?

Tarih boyunca göçebe bir yaşam tarzı sürdüren Romanlar, farklı kültürel coğrafyalarda hayatlarını idame ettirdiler. Osmanlı, bu göçebe topluluğun hareketliliğini fark edince, akıllarına parlak bir fikir geldi: “Bunlara toprak verelim, yerleşik hayata geçsinler, biz de düzenli vergi alalım!”. Böylece Romanlara Balkanlar’da topraklar tahsis edildi. Dahası, bu yerleşim düzeni sadece vergi toplama açısından değil, sınır güvenliğini sağlamak için de kullanıldı. Romanlar göçebelikten yerleşikliğe geçerken, Osmanlı’nın vergi toplama planı da gayet iyi işledi.

Hayat, sanki bir dans pisti gibi değil mi? Her adımda farklı ritimler, bir bakmışsın aniden bir dönüş, bir bakmışsın duraksama… Hatta bazen öyle bir değişir ki, sanki bütün ritimler tersine döner. İşte Lozan Barış Antlaşması’nda kabul edilen Türk ve Rum nüfusunun mübadelesi de tam böyle bir şeydi. İnsanlar, alıştıkları melodiden bir anda kopup, bambaşka bir ritme uyum sağlamak zorunda kaldılar.

Balkanlardan Anadolu’ya 500.000’e yakın göçmen geldi. Bu göçmenlerin arasında Romanlar da vardı. Balkan göçmenleri için Tekirdağ ve Sakarya bölgesini düşünen Osmanlı, bugünkü Adapazarı, Erenler, Akyazı, Karapürçek, Geyve, Hendek, Pamukova, Söğütlü, Taraklı ve Sapanca gibi bölgelere Bulgaristan’dan gelen Romanların yerleşmesini sağladı. Tam tarihi bilinmemekle birlikte, bugün “Yeni TOKİ” olarak bilinen mevki, zamanında Roman göçmenlerin iskânı için tahsis edildi ve yerleşim yerine de “Kestanelik” adı verildi.

Sapanca halkı, kendileri gibi göçmen olan bu topluluğu hiçbir zaman “Çingene” ya da “Roman” olarak görmedi; onlar, Kestanelik halkıydı. Ancak, Osmanlı’nın Roman halklarına uyguladığı “Burada kalabilirsiniz, ama kendi işinizi kendi mahallenizde yapın” şeklindeki ev sahipliği anlayışını, Sapanca’da benimsedi.

Kestanelik Mahallesi öyle sıradan bir yer değildi; kendine has, renkli ve özel bir dünyası vardı. Evleri küçüktü ama mahallenin her köşesinde renkli bir hayat yaşanırdı! Genelde genç yaşta evlenirlerdi, aileleri kalabalıktı, çocuk sesleri ise hiç eksik olmazdı. Okullaşma oranı mı? Ah, işte orası biraz zayıftı. Ama herkes çalışır, kadın, çocuk demeden elini taşın altına koyarlardı. Düzenli bir gelir mi? O da ne? Bohçacılık, çiçekçilik, sepetçilik derken; hamallık, ayakkabı boyacılığı gibi işler de ekmek kapılarıydı. Falcılık, müzisyenlik, bakırcılık, kalaycılık ve hurdacılık da cabasıydı.

Mahallenin günahı mı? İşte o, dışarı taşmazdı; mahalle kendi içinde bir dünyaydı. Ramazan ayının geldiğini Sapanca’ya Davulcu Kör Abidin ile Klarnetçi Zekeriya hatırlatırdı. Ne de olsa davul-zurnasız bir Ramazan, düşünülemezdi. Kalaycı Selahattin Demirbozan, Sapanca’nın ustası, Mahir Tunç ise Kestanelik ağası idi!

Sapanca’nın Romanları, 2015 yılına kadar ilçemizin kültürüne renk kattılar, hayat verdiler. Sonra birden renk körü olan adamlar sahneye çıktı; sanki toplum kendi kendine dönüşüm yapamıyormuş gibi, bütün tuvali bozdular. O eski mahallenin havası bir anda değişti, yerini betona ve taşlara bıraktı.

Bizim güzelim “Kestanelik”, hop bir anda Yeni TOKİ konutları oldu. Yapılan konutların küçük bir kısmı da Romanlara verildi, geri kalanlar ise otoban kenarlarına itildi. “Yolda ama yerinde durmak” dedikleri o kaderin sıkıntılarını bir kez daha yaşamaya başladılar. Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan Kestanelik Mahallesi, ilk önce rengini sonra da anılarını kaybetti.

Sonra Sapanca’da turizm patladı, ilçe adeta dolup taştı. Eskiden sessiz, sakin olan köylerimiz bile mahalle oldu, her türden insanla doldu. Her köşe başı, her sokak, her yer başka başka hayatları saklar oldu.

Yeni kurulan Roman yerleşim alanları ise bir anda ilçenin güvenliği ve huzuru için “tehdit” olarak görülmeye başlandı. Neşeleri, bir anda “gürültü”ye, davul-zurna eşliğinde atılan göbekleri, coşkulu eğlenceleri, ilçenin yeni zengin sakinleri için rahatsız edici birer senfoniye dönüştü. Romanların yeni yaşam alanları da ilçenin modern gettolarına. Hem modern, hem getto… Bu iki kelime bir araya nasıl geldi, kimse de bunu sorgulamadı!

Yeni TOKİ konutlarında yerleşik hayata mahkûm kalan Romanlar nemi yapıyor? Onlar, geleneksel yaşamlarını sürdürmek için adeta bir sınavdan geçiyor. Şehir hayatında düzenli bir iş bulmak zor, bir kenarda kalmış eski meslekleri de artık değerini yitiriyor. Eskiden bohçacılık, sepetçilik gibi işler yaparak geçimlerini sağlayan bu insanlar, şimdi modern hayata uyum sağlamakta epey zorlanıyorlar. Hayat, onları geleneksel yaşamdan uzaklaştırırken, TOKİ konutları adeta birer “şehir kafesi” ne dönüşmüş durumda. Her yeni gün, yaşamlarının ne kadar değiştiğini hatırlatıyor, eski günlerin özlemi ise yüreklerinde bir hüzün bırakıyor.

Sonuç olarak; sabahtan akşama bir çözüm bulunamayacağı maalesef belli, ancak çözüm bulmak isteyenler için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 Roman buluşmasında ortaya koyduğu (“Türkiye Yüzyılı, kendini bu ülkeye ait hisseden herkese aittir, herkesi kucaklar, herkesin ortak malıdır. Daha açık bir ifadeyle Türkiye Yüzyılı, AK Parti’nin veya Cumhur İttifakının değil, 81 vilayeti ve 85 milyon vatandaşıyla bu ülkenin tamamının hedeflerinin adıdır.”) vizyon, çözüm için samimi bir başlangıç olabilir.

Çünkü; kış üşütür, iyilik ısıtır.

Kaynak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yüzyılın Romanını Birlikte Yazıyoruz” programına katıldı
Roman Mahallelerinde Kentsel Dönüşümün Çalışma İlişkileri Üzerine Etkileri: Sakarya Gazipaşa Mahallesi Araştırması
Suçumuz Roman Olmak mı?
Adım Adım Sakarya (Roman mahallesi)
Roman Vatandaşların Kaldığı O Bölge, Sapanca’nın Çöplüğü Haline Geldi
Sapanca’nın Roman Mahallesindeki Kötü Görüntü ve Kokudan Rahatsızlık Artıyor
Sapanca’da Bir İnsanlık Ayıbı
“Çingene” mi, “Roman” mı? Bir İnşa Süreci
Geçmişten Günümüze Çingene Göçleri: Sosyo-Tarihsel Bir Bakış
Bir İnşa Süreci Olarak Çingenelik
Roman Topluluklarında Evlilik Pratikleri
Türkiye’de Çingenelere Yönelik Hak Temelli Politikaların Gelişimi

4 Yorum

Vedat Sevgigör 18 Aralık 2024 at 16:33

Evrensel insanlığınızın alnından öpüyorum…

Cevapla
Aziz soylu 18 Aralık 2024 at 17:58

Sapancanin en renkli mozaik taşlarıydi kimsenin malına zarar vermez bir çok kimsenin kah arabalarıyla cuma pazarının daimi tasiyicilariydi para konuşmazlar ne verirsen mutlu olurlar düğünlerin vaz geçilmez müzisyenleri bir çok arkadaş edindik hepsi saygılı ve sevgi doluydular

Cevapla
Aytaç 18 Aralık 2024 at 18:29

Murat hocam kalemine yüreğine sağlık. Çok etkilendim, çok şey öğrendim. İyi ki varsınız 🙏

Cevapla
Mehmet DAL 22 Aralık 2024 at 19:09

Sapanca da, eskilerin gelin bohçalarının düzüldüğü bohçacıların, eğlentilerin vazgeçilmez çalgıcıların, at arabalarıyla hertürlü kahrımızı çeken arabacıların, hediyelik sepetlerimizi ören sepetçilerin , bazen iyi bazen kötü yorumlar yapan ve at bi beşlik de sevdiğinin adını söyleyeyim diyen falcıların, gıcır ayakkabılarla gezmemizi sağlayan boyacıların meğerse üzerimizde ne çok hakları varmış. Yazınızdan sonra geçmişe yolculuk ettim de resmen Sapanca’mıza çok farklı noktalardan dokunmuşlar.Bizlere kattıkları renkler için hepsine teşekkür ederiz. Hep Sapancalı kalın Sapanca’nın cefasını çeken dostlarımız …

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...