Toprak kâr değil, hayat taşır. Ey Kapital… Sessizce geldin. Ne çayımızın sıcaklığını hissettin, ne de derelerimizin türküsünü dinledin. Sapanca ’nın ruhuna oturdun ama çocuklarımızın umutlarına kulak vermedin. Dağlarımıza çıktın, ağaçlarımızın fısıltısını duymadın, nasırlı ellerimizi tutmadın. Biz bu toprakları nefes bildik, sen manzara… Suyumuzu ise para kaynağı. Oysa beklediğimiz şey aidiyet idi.
Bilgin ÖZKAYNAK, Elmas DERELİ, Kemal YENER, Muazzez ve Sabri GÜNDOĞAR, Nazmiye ve Ömer SÖZER, Nebiye ERTAN, Sinan GÖKSUN ve Mustafa ALPASLAN‘ı aidiyet duyguları sebebi ile minnet ve saygı ile hatırlıyoruz.
Eskiden insan doğayla dosttu. Taşı yoğurur, toprağı eker, yıldızlarla konuşurdu. Her ağacı bilge, her dereyi türkü bilirdi. Toprak için şükreder, su için minnet duyardı. Küçük olduğunu bilirdi ama kutsal bir parçasıydı evrenin.
İlk önce ateşi buldu; sonra metali. Yazıyı icat etti, ticareti başlattı, şehirler kurdu. Değişti, değiştirdi ama hiçbir şey, paranın icadı kadar sarsmadı insanı. İlk soğuk sikke ile değerleri tartmaya başladı. Emek, dostluk, umut – her şey – ölçülür hale geldi. Adına da ‘kapital’ dendi.
Sapanca’da sarsıldı…
Bir sabah gözlerini açtığında artık tanımadığı bir manzaraya bakıyordu. Samanlı Dağları’nın eteklerine dev oteller ıhlamur ağaçlarının boyunu geçmiş, göl kıyısı yanıp sönen tabelalarla kuşatılmıştı. Eskiden sessizliğiyle anılan yollar, şimdi siyah camlı lüks araçların gölgesinde kaybolmuş, bir zamanlar çocukların yalınayak koşturduğu topraklar, sert betonun altında sessizce yutulmuştu. Bir ve beraber yaşamanın rol modelliğini yapan ceviz ve elma ağaçlarımız kesilmiş, hayat ırmağımız usulca başka bir yöne akmaya başlamıştı.
Kapital; önce “yatırım” kılığına büründü, ardından “kalkınma” diye seslendi. Sessizce yerleşip kök salarken etkileri kasırga gibi hızla yayıldı. Sapanca’nın yeşiliyle mavisi kucaklaşırken, aralarına soğuk bir duvar gibi girdi. O doğal ahenk, bölündü ve derin bir yalnızlıkla yüzleşti.
İyi de…
Bu toprakların kokusunu tanımayan bir hâl vardı, işin içinde. Bir soğukluk, bir uzaklık, bir yabancılık sinmişti her yere. Havasına, suyuna, yeşiline yabancı bir dokunuş… Toprağın kokusunu bilmeyen, tarihin sesini duymayan bir dokunuş. Ve sonra, bir soğukluk yayıldı etrafa, bir uzaklık ve derin bir sessizlik…
Attığı her adımda doğanın sesi biraz daha kısıldı. Bir zamanlar türkü söyleyen dereler sustu, rüzgârın getirdiği ezgiler sessizliğe gömüldü, gülüşler yankılanmaz oldu ağaçların altında. İnsanın bıraktığı iz, giderek yalnızlaştı.
Sapanca’nın kalbindeki sarsıntı, huzurun hüküm sürdüğü toprakları tanınmaz hale getirdi. Aidiyet duygusu olmayan ruhların bıraktığı, soğuk ve yabancı bir izin hikâyesine dönüştü.
Patron diye bir varlığın ismi konuşulmaya başlandı artık ama yüzünü gören, selamını alan olmadı. İşletmeler mantar gibi bitmeye başladı her yerde ama kapıları hep kapalı, ardında kim var bilinmez. Bu patronların, bu işletmelerinde yaptığı kârlar, sayfalara dökülen soğuk rakamlarda gizlendi, kasalarda sessizce birikti. Kazançları çok oldu bu işletmelerin, hesaplar dolusu… Ama ne bu toprakların bereketine bir soluk, ne de Sapanca’nın ruhuna bir anlam kattı.
Sapanca Ovasına yatırım yapan çok oldu ama ruhumuza dokunan olmadı. Çiftçimizin nasırlı ellerini hiç tutmadı, emeğinde ki gizli hikâyeyi dinlemedi. Yorgun ama umutlu esnafımızın kapısına uğramadı. Bir çocuğun hayaline, gözlerindeki ışığa bakmadı. Hayatımız ise sadece paraya indirgendi.
Oysa! Sapanca ovasının bereketi, sevgiyle yoğrulan emekten gelir. Toprağa düşen her tohum sevgiyle filizlenir, emekle büyür, paylaşımla çoğalır.
Ey Kapital…
Biz buradayız çünkü bu toprakların bir parçasıyız. Bu toprakları sevdik, büyüdük, kök saldık. Toprağı besledik, bize umut ve yaşam olarak geri döndü. Biz buradayız çünkü bu toprakların hikâyesini kaybetmek değil, ona yeni anlamlar katmak istiyoruz. Bu hikâyenin içinde kalmak, parçası olmaya devam etmek istiyoruz.
Unutma…
Bu topraklarda gerçek zenginlik, paylaşılan bir bardak çayın sıcaklığında gizlidir. Birlikte dökülen terin bereketinde, dostluğun samimiyetindedir.
Bir okul yaptırmak, gelecek nesillere ışık tutar. Bir öğrencinin elinden tutup hayalini gerçeğe dönüştürmek, bir köy yoluna çakıl döküp ulaşımı kolaylaştırmak, bir çeşme yaparak kurak bir toprağa can vermek…Senin için küçük görünen o adımlar, burada bir yaşamın umudu olabilir.
Çünkü aidiyet; rakamların ötesinde, ıhlamur ağaçlarının kokusunda, cevizleri toplarken ellerimizde bıraktığı kınada, karalahananın bereketinde, kemençenin ezgisinde, umutların, hayallerin ve sevginin büyümesindedir.
Ey kapital…
Tepeden bakmayı bırak; göz hizasına in ve görmeyi dene.
Haydi, bundan sonra bu yolda birlikte yürüyelim.
Sapanca’yı sevgi, emek ve kök salan bir aidiyet duygusuyla sevelim.
Toprak kâr değil, hayat taşır.
1 Yorum
Kapitalizmin soğuk yüzünü kaleminle resmetmişsin resmen. Emeğine kalemine yüreğine sağlık