Bir şehri bazen tek bir bakışla tanırsınız. Sapanca’ya atılan ilk bakış, otoban gişelerinin önündeki dönel kavşak ile başlayacak. Orası yalnızca bir yol ayrımı değil; gelen için sıcak bir merhaba, giden için unutulmaz bir hatıra olacak. Bu yüzden o kavşağa sadece peyzaj değil, anlam da ekleyebiliriz.
Bir yol düşün…
İstanbul’dan, Ankara’dan gelen, Sapanca’ya doğru uzanan.
Şehirlerin uğultusunu ardında bırakan, yolun sonunda bir kavşağa ulaşan.
Ve kavşakta, arabalar yavaşlar.
Gözler ilk kez Sapanca’ya döner.
Bir anlık duraksama, bir nefeslik sessizlik…
İşte o an, Sapanca’nın ruhu hissedilir.
İlk izlenim doğar, ilk temas gerçekleşir ve ilk selam fısıldanır.
Gelenler, burada yolun bittiğini değil, başka bir hikâyenin başladığını anlar.
Sapanca, geleni sessizce içine alır…
Ve giden, yanında bir hatıra taşır.
Tam da burada, Anadolu Otoyolu Sapanca gişelerinin önünde,
Karayolları tarafından yaptığı dönel kavşakta
Büyükşehir Belediyesi bir peyzaj çalışması başlattı.
Dünya figürlü, kuru havuzlu,
Özel formlu bitkileri ve yeşil alanlarıyla…
Sapanca’ya görsel bir zenginlik kazandıracak.
Bizim kavşak… güzel olacak, evet ve elbette.
Ama sadece göze değil, gönle de değse.
Taşla, çiçekle değil, ruh ve anlamla da tasarlansa.
Gelenin içini ısıtsa,
Gidenin hafızasında bir iz bıraksa.
Çünkü bu kavşak, binlerce insanın her gün geçtiği bir eşik.
Ve herkes, gördüğünü bir gün bir yerde anlatacak.
O hâlde oraya bir dil kazandırsak…
Sessiz ama derin; sade ama anlamlı bir dil.
Çünkü, Sapanca yalnızca bir yer değil ki;
Sokaklarında hâlâ geçmişin yürüdüğü,
Çocukların göl kıyısında büyüdüğü bir yuva.
Ihlamurun akşam serinliğine karışan kokusu,
Kestane yapraklarının rüzgâra fısıldadığı hikâyeler…
Ceviz ağaçlarının gölgesinde hazırlanan çeyizler…
Hepsi bu toprağın hafızası.
Sapanca; geçmişin, bugünün ve beş mevsimin iç içe geçtiği bir yer.
Düşünsenize bir kere;
Kavşağın ortasında “Sabancı Baba” nın heykeli olsa…
Yanında bir ıhlamur ağacı durup kokusunu yaysa…
Toprakta ceviz kabuğu motifleri eşlik etse yavaşlayan araçlara…
Doğal taşlarla örülmüş bir düzen kurulsa…
Bir sazan balığı ya da bir yalıçapkını göz kırpsa kavşaktan geçenlere…
Ve bakan herkes içtenlikle,
“Evet, ben Sapanca’ya geldim” dese…
İşte bu yüzden, bu kavşak herkesin işi olsa…
Sanatçılar, mimarlar, tarihçiler, öğrenciler…
Laz’lar, Gürcü’ler, Çerkes’ler, Roman’lar, Kürt’ler, Türk’ler…
Herkesin hikâyeye omuz verdiği bir süreç olsa…
Bir yarışma yapsa mesela Turizm Fakültemiz,
Fikirler yarışsa, geçmişle gelecek buluşsa…
Sapanca anlam kazansa…
Bu kavşak, ilçenin kalbine açılan bir kapıya dönüşse…
Ve biz geleceğe doğru hızla koşarken,
Ruhumuz geride kalmasa…