Birçok canlıya ev sahipliği yapan ve bölge turizmi için de önemli bir cazibe merkezi olan Sapanca Gölü’nün kirlenme karşısında ki sessiz çığlığını Tolga TAYMAZ, Sapanca INFO okurları için paylaştı.
Çocukluğumdan beri yani neredeyse 50 yıldır sayısız kere yanından geçtiğimiz veya kenarında oturup bir şeyler yiyip içtiğimiz Sapanca Gölü…
Eskiden, henüz TEM yokken gölün kuzey kıyısından geçen yolu kullanır ve kenarındaki tesislerde mola verirdik, bazen de trenle yanından geçerdik. Sonraları TEM’in açılmasıyla bu sefer gölün diğer yakasını da sıkça kullanmaya başladık. İstanbul’da yaşadığımız için hafta sonları da günübirlik geldiğimiz bir yerdi Sapanca.
Çocukluğumda da suyu çok severdim ama o zamanlar göle ve berrak sularına bakarken, ileride burada dalacağım, suyun altındaki güzelliklerin yanında kirlenme ve özellikle plastikleri de çekeceğim, hatta bu plastikleri Türkiye’nin ve dünyanın en güzel denizlerinde görüntüleyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.
Hem çocukluğumdan beri denizin içinde olduğumdan hem de ilkokul çağında, benimle birlikte çok kişiyi etkilemiş olan Kaptan Cousteau’nun TRT’nin siyah-beyaz dönemindeki belgeselleri, ileride dalgıç olma hayallerimin kıvılcımlarını ortaya çıkarmıştı. O zamanlar benim için su altı, güzellikler ve güzel canlılardan ibaretti. Ne iklim değişikliği diye bir olay ne de plastiklerle ilgili sorunlar aklımdan geçmiyordu. Sadece benim değil dünyanın da gündeminde yoktu bu tip kavramlar…
Ama deniz kirliliği, Marmara Denizi kıyısında doğup büyüdüğüm için ta o zamanlardan beri hayatımızın bir parçasıydı. Hiç kötü bir yönünü düşünmeden gittikçe artan oranlarda kullandığımız plastiğin de bu kirliliğin önemli bir parçası olacağı, dünyanın her yerinde bu konular için toplantılar yapılacağı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları (STK) ve hükümetlerin büyük emekler ve paralar harcayacağını öngörmemiştik.
Sapanca Gölü veya dünyanın herhangi bir denizi, fark ediyor mu? Çevre dediğimiz şey, başka deyişle ekolojik yapı, bütüncül bir yapı arz ediyor. Bu yapı içerisindeki her element, kelebek etkisiyle çok başka yerlerdekileri de etkiliyor.
Günlük hayatta insansal atıkların getirdiği kirlilik eskiden küçük ölçekliydi, göze çarpıyordu ama tüm dünyada hem nüfusun artması hem sanayideki gelişmeler, dünyanın her yerinde dağlardan denizlerin dibine kadar her yerde ciddi bir kirlilik tehdidi oluşturmaya başladı. Bunca çalışmadan sonra gördük ki küçük yaşlarda başlayan bir çevre bilinci eğitimi ve düzenleyici yasalar olmadan gittikçe büyüyen ve belki de insanlığın sonunu hazırlayacak olan bu tehlikeyi önlemek mümkün değil.
Uzun süredir merak ettiğimiz Sopeli’ye gittiğimizde ilk karşımıza çıkan şeyin doğal güzelliklerden önce yol kenarındaki plastik çöpler olması bizi çok üzmüştü. Sapanca Gölü’ne yukarıdan bakarken güzel görüntüsünün altında maalesef birçok çöpü ve kirliliği barındırdığı gerçek.
Biraz daha yakınımızdaki Karadeniz, yıllarca Tuna Nehri ile Avrupa’daki birçok ülkenin atıklarına maruz kaldı, uluslararası sözleşmelerle bunun bir nebze önüne geçildi.
Sapanca’ya yakın diğer bir deniz olan Marmara ise dünyadaki en önemli iç denizlerden biri. Yüzeyde Karadeniz’den Ege’ye, yirmili metrelerden sonra ise Ege’den Karadeniz’e bir akıntı sistemi olan bu denizimiz, çevresindeki neredeyse 25 milyon nüfus ve Türkiye’nin en yoğun sanayi sistemlerini barındırırken en kirli denizi haline de geldi.
Ayrıca Ege Denizi ve Akdeniz de her ne kadar tertemiz ve berrak görünseler de kirlilikten nasibini almakta. “Akan su pislik tutmaz” gibi yanlış bir düstur ile yurdumuzda 10.000 km’yi bulan bir uzunluğa sahip dereler, nehirler ve göllerimiz de kirlilik kıskacında.
Ülkemizde durum böyleyken dünyada da farklı değil, okyanuslardaki plastikler o kadar arttı ki artık plastiklerin oluşturduğu çöp yığınları, “7. Kıta” olarak adlandırılmakta. En berrak suların olduğu Kızıldeniz veya Büyük Okyanus’ta bile suyun altı çöp dolu…
İnsanlığın kendi eliyle oluşturduğu bu kirlilik, kendi sonunu getirmeden önce, küçük yaşta kazandırılacak çevre bilinci ve tüm dünyayı ilgilendiren ve bağlayıcılığı olan yasal düzenlemelerle azaltılmak zorunda. Yoksa, geri döndürülemez noktada bütün insanlık için çok geç olacak.
1 Yorum
Bizim toplum olarak temizlik anlayışımız, çöpün yada atığın gözümüzün önünden yok olmasıdır. Nereye gittiğini çok düşünmeyiz. Piknik yapar olduğumuz yere çöplerimizi bırakırız yada poşete koyup dikenliğin arkasına sallarız. Arabada giderken camdan her şeyi etrafa sallarız. Ve maalesef bunları bütün değişik kültür seviyesi olan toplumların hepsinde de görmek mümkündür.
Temizlik medeniyettir. Temizlik imanın yarısıdır.