Cemal Karaağaç, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü sadece bir kutlamadan öte, aşk ve özgürlük yolculuğuna dönüştürüyor. Justinyanus Köprüsü’nden Sapanca Gölü’ne, Atatürk Bulvarı’ndan Deprem Müzesi’ne uzanan bu anlatı, mekânların hafızasındaki aşkları ve kayıpları gün yüzüne çıkarıyor. Aşkı bir duygu değil, direniş, hatırlayış ve zamana meydan okuyan bir varoluş olarak işliyor. Geçmiş ve bugün arasında kurduğu köprüyle bu güçlü metne kulak verelim.
Justinyanus Köprüsü / Sapanca Gölü / Atatürk Bulvarı / Deprem Müzesi / Adapazarı Garı
Bugün Sevgililer Günü. Justinyanus Köprüsü’nün üzerinde olacağım…
Gün erken başlayacak. Sabahın pusunu yüzümde taşıyacağım. Zamanın pasını silecek sözcüklerimin iksiri. Köprü kemerlerinin gülüşünü gördüğümde erinç dolacak yüreğime. Yüzyıllar öncesinin nazlı suları akmaya başlayacak yeniden. Altımdan geçen suların çağıltısı kulaklarımda şimdi. Köprünün damarlı taşları titreyecek, öncesiz ve sonrasız bir belirsizlikte. Uçuşan gün ışıkları ürperecek taşların arasında. Üzerinde köprünün, tarihin taşları yerinden oynayacak. Sarsıntı mı hayır, deprem mi hayır…Her şey her şey bir yürek atımı aralığında, kanın damar yollarımdaki titreşimi olacak. Her yürek atımı bu günde, bu sabahta, yaşama yeniden başlamanın delişmen çiçeği, çiçekleri. Biriktirilen gün batımlarının tanığı. Şenlikli gecelerin, tutkulu aşkların, kaçak tenlerin buluşması.
Yüzyıllar öncesinde, bu köprü üstünde yaşanmış aşkların efsanelerine ulaşmayı ne kadar da çok isterdim. Justinyanus’un bir gece karanlığında aşkları beklediği bir fotoğrafına ne kadar da çok bakmıştım. Gözlerim yorulur belki diye düşünmüştüm, eprimişliğin açık serzenişiyle. Ama bakmış bakmış bakmıştım ve söz vermiştim sana, bana, aşklara, bir Sevgililer Günü’ nde yaşama, yaşamaya buradan başlamak için. Tutuyorum sözümü işte. Sana ulaşacağım bir günde, aşkın ateşli ikliminin ilk saatlerini burada yaşıyorum, yaşayacağım. Yüzyıllar sonrasında da…
Bugün Sevgililer Günü. Sapanca Gölü kıyısında korsan aşkların tutsağıyım…
Minicik dalgalar beliriverecek gölün dingin sularında. Sana yazdığım şiirlerin sayfalarından küçük gemiler yapacağım. Bırakacağım onları, her birinin üzerinde küçük mumlarla. Gün ışığında yanacak ışıkları. Akşama taşınacak güneş. Akşamın alacasında yanıyorsa mumları küçük gemilerimin, karşı kıyıda Eşme’ nin, Dereköy’ ün, Esentepe’ nin kıyılarına vuracak senin şiirlerin. Sen tanık olamasan da bugün, o kıyılarda, o suların renklerinde birileri olacak yine de. Ben olacağım. Biz olacağız. Mırıldanarak sana öyküler anlatacağım. Sapanca Gölü’ nün efsanelerinden derlenmiş.
Birinde, bir kez bile gölün kıyılarına varamamış bir kız olacaksın, birinde göldeki hayal şehrin sokaklarında dinlediğin ezgileri bana ulaştıran. Biliyorsun sanırım, Sapanca Gölü en çok o hayal şehirle beslenmiştir, bize bakan yüzünü en çok o hayal şehrin ince yağmurlarında yıkamıştır. Yüzyıllar boyunca, Sapanca Gölü’ nün derinliklerinde yaşayanlar için kurulmuş hayal şehrin insanlarından bize ulaşanlar vardır. Böyle büyütür, böyle anlatırız Sapanca Gölü’ nün bize dalgalarıyla fısıldadıklarını. Çünkü, Sapanca Gölü batıya bir hançer, doğuya ise ferah bir açılımla uzar. Çünkü, Sapanca Gölü aşklarını doğuda biriktirir, batıda harcar. Çünkü, Sapanca Gölü doğuda aşktır, doğuşta aşktır…
Bugün Sevgililer Günü. Atatürk Bulvarı’nda aylak aylak dolaşacağım…
Öğle güneşi yükselmemişken, Sevgili Ada’ mın insanları henüz günün getireceklerinden yorgun düşmemişken, yüreklerinde aşkın ateşini taşıyanların umudu henüz bitmemişken Bulvar’da buluşacak insanları kentimin, biliyorum. Aşkını yanında getirenlerin, çiçeklenmiş yüzlerindeki ışıltıyı göreceğim. Herkes, sen, ben tenlerimiz birbirine değdiğinde duyacağız aşkı yaşayamamış insanların bombaladığı kentlerimizin yıkıntılarını. Biraz dinleneceğiz birbirimizin soylu hüzünlerinde. Dağılmayacağız ama.
Yenecek aşkımız, aşklarımız yeryüzünün her yerinde bombalanan aşkların yoksunluğunu. Tutsaklıklarına, açlıklarına rağmen aşklarıyla birbirini yaşatanlar bilecekler ki Dünya’ nın başka ülkelerinde, kentlerinde, uzak yüreklerinde yaşayanlar var onlarla beraber, tutsak edilmişliğin ümitsizliğine baş kaldıran…Bugün, aşklarına, özgürlüklerine sahip çıkacakların buluşma günü olsun Bulvar’ da, ışıltılı yüzlerimizin parlaklığı yayılsa bütün karanlık yüzlere, kara anılara. Aşk özgürlüktür diye haykırsak parlak beyaz bulutlara, gök ülkesinin sonsuzluğuna aşk özgürlüktür aşk özgürlük aşk özgür…
Bugün Sevgililer Günü. Deprem Müzesi’nde yarım kalmış aşkları anacağım…
Sevgili Ada günlerimin yarım kalmış öyküleriyle baş başa kalabilmek için, titreyen yüreğimle, çarpık çurpuk sözcüklerimin sade ihtişamında, yarım kalmış aşkların fotoğraflarına bakacağım Deprem Müzesi’nin sonsuz salonunda. Yarım kalmış aşkların bin bir yüzünün duyumsattıklarıyla. Beklenen ama birden gelen o büyük sarsıntının alınlarında sezdirdiği çizgileriyle bir kez daha tanışacağım insan yüzlerinin. İşte birinde bir erkek fotoğrafı, aşkla baktığı gözlerindeki yaşam sevinci…
İşte birinde bir kadın fotoğrafı, yıllar sonra bulduğu aşkın gizini yaşamaktan gözleri muhteşem ışıltılı…Bilemezlerdi, aşklarının yarım kalmış bir öykü, şiir olacağını. Bilemezlerdi, betonlaşmış duyguların rant tuzaklarının aşklarına kastedeceklerini. O sabahın alacasının ilk saatlerinde yarım kalmış aşklarına ağıtlar yakıldıysa da yakılıyorsa da anlamışlardı belki. Aşk ölümsüzdür, kirli çarkların dişlerinde un ufak olsa da varlıkları. Anla işte sevgilim, yarım kalmış aşkları yaratanlara inat buradayım seninle beraber. Senin hiç görmediğin bu fotoğrafları, bu öyküleri anlatmaya geleceğim sana bugün…
Bugün Sevgililer Günü. Sevgili Ada’mın Garı’nda trene bineceğim, sana varmak için…
Yıllarca trenlerle vardım sana. Her tren yolculuğunda anlamına koştum gözlerinin. Parmaklarındaki ürpermeleri hep tren yolculuklarından sonra tattım. Trenler sana varmak demekti, trenler seni bulmak içindi. Çiçeklerimin yapraklarının, kokusunun, senin kokuna karışması hep tren yolculuklarımla imgeydi.
İşte bugün, Adapazarı Garı’ ndan bindiğimde senin trenine, yüreğim parçalanırcasına ilk günkü gibi attığında yine, Justinyanus Köprüsü’ nün oradan geçerken sesleneceğim, aşkını yarım bırakmak istemeyen kentimin insanlarına. Sapanca Gölü’nün üzerinde göçmen kuşların dönüş şarkılarını ve rotalarını izleyeceğim. Geride bıraktığım Atatürk Bulvarı’ nda aşkların özgürlük seslerini, Deprem Müzesi’ nde unutulmuş aşkların yarım kalmışlığına inat, gülen insan yüzlerini anımsayacağım. Sana yaklaşırken Sevgililer Günü’ nde, belki de kentimden bir gazetenin iç sayfalarından birinde, yüreğin anlamını, aşkı, rotatiflere ödünç veren harfler ve sözcükler gülümseyecek bana, sana…
Bugün 14 Şubat, Sevgililer Günü. Aşk Özgürlüktür.
2 Yorum
Bu kadar güzel anlatılırdı aşk, kalemine yüreğine sağlık
Teşekkür ederim Aziz arkadaşım. Sana da çalışmalarında başarılar dilerim. Mutlu ve sağlıklı günler temennilerimle.