Sapanca INFO

Sapanca’nın Sessizlik Sorunsalı

Sapanca Gölü’nün çekilmesi elbette büyük bir tehlike. Ama gölden önce çekilen bir şey vardı Sapanca’da: SESSİZLİK. Susulması gereken yerde konuştuk, konuşulması gereken yerde sustuk. Artık ne duyduğumuz ses bize ait ne sustuğumuz sessizlik doğaya. Şimdi sadece gölün suyu çekiliyor Sapanca’dan… Belki de yarın biz.



Doğanın konuştuğu, insanın sustuğu zamanlardı.

Eskiden SESSİZLİK, sabahın ilk ışığıydı.
Göl henüz uyanmadan, kuşlar sabahı selamlardı.
Biz ise günü sessizlikle karşılardık—bir bir teslimiyet gibi.

Rüzgâr ağaçlara dokunur, su kıyıya usulca vururdu.
Sessizlik, Sapanca’nın sesi idi.
Ve biz o sesi dinlemeyi bilirdik.

Bugünse kuşların sesine otoban uğultusu karışıyor.
Rüzgârın getirdiği ıhlamur kokusunu mangal dumanı bastırıyor.
Çocuk kahkahalarının yerini korna sesleri alıyor.
Bir zamanlar ayak izleriyle konuşan toprak, egzozla boğuluyor.

Sessizlik Satılmaz, Savunulur

SESSİZLİK, huzur değil; hakkın ta kendisidir.
Bir zamanlar göl kıyısına oturmak, sadece oturmak demekti.
Kimse sessizliği satın almazdı; çünkü, herkesin hakkıydı.
Rüzgârın sesi, kuşların sabah selamı, suyun kıyıya dokunuşu…
Bunlar, doğanın herkese eşit sunduğu armağanlardı.

Bugünse sessizlik, fiyat etiketiyle ölçülüyor.
“Huzur paketi” adı altında satılıyor.
Broşürlerde hâlâ vaat ediliyor ama arka planda beton mikseri çalışıyor.

SESSİZLİK, artık bir ayrıcalık gibi sunuluyor.
Oysa sessizlik, yaşama hakkıdır.
Ve bu hak, vicdanla korunur.

Gürültüyü Getirdik, Sessizliği Paketledik

Şehir kaçtı ama gürültüyü getirdi.
Sapanca’ya değil, Sapanca’nın üstüne geldi.
Sessizliğe sığınmak isterken, sessizliği boğdu.

Köy kahvesinin yerini “concept cafe” aldı.
Çaydanlığın fokurtusu sustu, espresso makinesi konuşmaya başladı.
Toprağın kokusu yerine sentetik çim serildi.
Çocuklar artık toprağa değil, “doğa temalı oyun parkına” basıyor.

Sessizlik, dekor oldu.
Doğa, fon müziği.

Sonra “doğa dostu” projeler (!) geldi.
Her biri betonla dost ama doğayla küs.
“Yeşil alan” dediler ama yeşili çitle çevirdiler.
“Ekolojik yaşam” dediler ama ekosistemi dışladılar.

Sessizlik, artık bir reklam stratejisi.
Bir konsept olarak sunuluyor ama ruhu yok.

Yolumuzu Sessizlikle Bulurduk, Şimdi Gürültüyle Kayboluyoruz

Eskiden Sapanca’nın sessizliği yol göstericiydi.
Rüzgârın sesi, kuşların sabah selamı, suyun kıyıya dokunuşu…
Hepsi birer işaretti; vicdanımızın haritasıydı.

Ama gürültü arttıkça bu kılavuzumuzu kaybettik.
Artık sessiz odamız bile gürültüyle dolu.
Sessizlik, sadece dışarıda değil—içimizde de kayboldu.

Sonra;
haksızlığa sessiz kaldık.
Toprağa kıyıldı; sustuk.
Ağaç kesildi; sustuk.
Sahiller kapandı; sustuk.
Tarih, sanat, kültür silindi; yine sustuk.

Eskiden sessizlik, vicdanımızın sesi gibiydi.
Bugün, suç ortaklığının yankısı oldu.
Ve biz, bağıra çağıra kendimizi avutmaya başladık.
Sosyal medyada, trafikte, kafelerde…

Gürültü çoğaldıkça çoğaldı, anlam da azaldıkça azaldı.
Artık sesimiz var ama sözümüz yok.

Doğanın Dilini Unuttuk, Şimdi Yeniden Öğrenme Zamanı

Gürültü, haklıyı değil güçlü olanı duyurur.
Ama SESSİZLİK, hakikatin sesini.
Sessizlik, doğanın dilidir;
ve biz bu dili yeniden öğrenmek zorundayız.
Çünkü anlam, sessizlikte saklıdır.

Sessizlik, haksızlık karşısındaki suskunluk değildir.
Sessizlik, huzurun, mananın, içsel denge ve vicdanın dilidir.

Sessizlik boşluk değildir.
İnsanın kendine dönmesidir, ruhun dengeyle buluşmasıdır.

Bazen göl kıyısına oturup hiç konuşmadan suyu dinlemek bile en büyük başlangıçtır—henüz kurumadan.
Çünkü biz, doğanın sahibi değil misafiriyiz.
Ve misafir, ev sahibinin dilini öğrenmekle yükümlüdür.

Sessizlik Sadece Sesin Yokluğu Değil, Hafızanın Ta Kendisidir

Sapanca Gölü’nün kuruması, sadece suyun azalması değil,
Doğru bir sessizliğin kaybedilmesidir.

Sapanca’yı korumak, sadece doğayı değil—sessizliği savunmaktır.
Ve bu dil kaybolursa, Sapanca sadece bir yer olur; bir anlam değil.

4 Yorum

Mehmet DAL 20 Ağustos 2025 at 19:37

Bir gün önce Sapanca’daydım çoğu kişinin serzenişi “artık şehir olduk “ eskisi gibi değil hiç birşey yüzler değişmiş şehrin çehresi değişmiş. Bir yerde okumuştum insan çocukluğunun geçtiği yere dönmemeli üzülür, bıraktığı gibi bulmak ister ama bulamaz üzülür. Yazıyordu. Eskileri arıyoruz yâd etmek istiyoruz ama malesef zaman eskileri beyhude aşındırıp yerlerine yeni çehre giydiriyor. İstemesek de bizlere bu düzen dikte ettiriliyor. Eski mi güzeldi eskiden mi güzeldi…

Cevapla
İsmail Tiryaki 20 Ağustos 2025 at 20:12

Teşekkür ederim dostum güzel bir yazı

Cevapla
Cemal Karaağaç 21 Ağustos 2025 at 13:33

Bu güzel ve haklı saptamalarla dolu yazıya, Sapanca için yazdığım lirik bir metinle katkıda bulunmak isterim. Bana bu fırsatı veren Sapanca INFO’ ya çok teşekkür ederim.

Sis Senfonisi: Sapanca

Yolculuk,
gizemli bir sisin dağlardan aşağıya doğru yavaşça süzülüşüyle başlar.
Yapraklarında yağmurun, güneşin ve ilkyazın tazelenmiş yaşam kokularını biriktiren ağaçlar
veda eden sise özlemleriyle tekrar buluşmak için kucaklaşırlar.
Sevecen kollarıyla ve zamanı sonsuza sürükleyen bir salınımla aşağılara doğru kayan sis
yoğunluğunu azaltır bir süre sonra ve
ışığa boğulan dağ eteklerinde insan sesleriyle tanışır.
Sisin gri senfonisi,
konukseverliği için sabırsızlanan Sapanca Gölü’nün efsanesine
yüzyılların tanıklığıyla yeni bir günün daha ılık nefesini katar.
Açılır aydınlığıyla yeni bir gün,
Sapanca açılır bir çiçek dürbününde…

cemalkaraağaç. sapanca. milatyok.

Cevapla
Aytaç Şahin 23 Ağustos 2025 at 17:23

“ Artık sesimiz var ama sözümüz yok.” usta her yazında olduğu gibi yine bizi mest ettin. Sapanca üzerinden harika bir sessizlik üzerine felsefe yapmışsın. Gerçekten muhteşem, takdire şayan. Kalemine sağlık

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...