Sapanca INFO

Sapanca’da Yerel Esnaf mı, Zincir Marketler mi?

Son dönemde zincir marketler arasındaki fiyat farkı dikkat çekici bir şekilde artmış durumda. Bu dev yapılar sadece tüketiciyi değil, küçük esnaf hatta üreticiyi de zor durumda bırakıyor. TÜBİTAK’ın geliştirdiği “marketfiyati.org.tr” platformu bir çözüm olabilir mi? Cebimizin, kültürümüzün ve ekonomimizin geleceği tüketicinin elinde… Sapanca’nın ruhunu korumak istiyorsak, esnafımıza sahip çıkmamız lazım.



Atina Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’nde bulunan Sapanca ile ilgili dosyada, mübadele ile Sapanca’dan Yunanistan’a dönen Sapancalı Rumların sözlü tanıklıkları yer alır.

Sapancalı Efterpi Kiousi, 1900’lerde yaşadığı Sapanca’yı şöyle anlatır:



“Sapanca’da iki pazar vardı. Cuma günleri, büyük bir kahvehanenin olduğu Kasino’da Rum Pazarı kurulurdu. Diğer büyük pazar ise Türklerin kurduğu pazardı. Köylüler pazarımıza tereyağı, peynir, yumurta ve diğer ürünleri getiriyordu. Köylerine geri dönerken de ihtiyaçlarını bizim bakkallardan karşılıyorlardı.”

O yıllarda Sapanca’nın nüfusu yaklaşık 7.500’dü. 800’ü Rum, 900’ü Ermeni ve 5.500’ü Türk’tü.

1955 nüfus sayımına göre nüfusu 15.000’e ulaşan Sapanca’nın tamamı Türklerden oluşuyordu. Bu dönemde Sapanca esnafı, çeşitli neşriyatlarda reklam yayınlamaya bile başlamıştı.

Reklam vermeseler de bir toplumun kültür hafızasına kazınan nice esnaf vardı Sapanca’da. Ayakkabı tamircisi Takoz Selahattin, Bakkal Şükrü Tantan (Sadettin Tantan’ın babası), Bakkal Kemal Şirin, Nalbur Yusuf Cebeci, Manifaturacı Rasim Memigüven, Beyaz eşyacı Fethi Kara, Zahireci Zeki Bolu, Bakkal Mehmet Medet, Marangoz Cavit Tongur, Kasap Hasan Emil, Nalburiyeci İdris Gür, Terzi Özcan Yılmazer, Elektrikli ev aletleri tamircisi Fehmi Arapoğlu, Market işletmecisi Mustafa Medet, Esnaf Kamil Çömlekçioğlu, Manav Rahmi Akbaş, Terzi Abdülkadir Erdoğan, Terzi Abbas Ayan, Lokantacı Lütfü Akal, Tuhafiyeci Halit Türen, Eczacı Nur Alaçam, Kuaför Gülbiye Özalpay… Hepsi de bir dönemin unutulmaz isimleri, hepsi Sapanca’nın ruhu …

2000’lerde ilçemizin nüfusu 30 bin civarındayken, 2024’e geldiğimizde neredeyse 50 bine dayandı. Dünyanın orta yerinde, ülkenin en güzel ilçelerinden birinde yaşıyorsanız ve genleriniz değişime pek yatkın değilse, “geçmiş olsun” demek için bile geç kalmışız demektir. Çünkü galiba çoğaldıkça değişiyoruz, değiştikçe de kontrolümüzü kaybediyoruz.

Neyse, biz yine de fazla karamsarlığa kapılmadan, “Esnaf mı, zincir marketler mi?” ikilemine ne zaman / niye düştük, bu iş bizi nasıl değiştirdi, ne yapabiliriz, ona bakalım.

1950’lerin başında genç Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş sancılarını az çok atlatmış, nüfusu hızla artan, atağa kalkmaya çalışan bir ülke görünümündeydi. İktidara geldiğinde, Demokrat Parti’nin ilk dört yılı ekonomik olarak yüz güldürse de zamanla artan nüfus, üretimi karşılayamaz hale geldi. İstenen seviyede üretim olmayınca, 1954’ten itibaren pahalılık ve yokluk şikâyetleri dilden dile dolaşmaya başladı.

Nüfus hızla artıyor, buna mukabil de fiyatlar alıp başını gidiyordu. 1954’te İstanbul Belediyesi, çareyi İsviçre Kooperatif Birliği (MİGROS) ile anlaşmakta buldu. Türkiye’ye 20 gezici kamyon göndermelerini istedi. Böylece gıda ve temel ihtiyaç malzemelerinin belediye kontrolünde, hem uygun fiyatla hem de kaliteli şekilde halka ulaşmasının yolu açılmış oldu.

50’li yıllarda hem ucuz hem kaliteli diyerek yola çıkılan bu tüketim çağrısı, şimdilerde daha farklı bir hal aldı. Tüketim malzemelerine ulaşım eskisi kadar önemli bir sorun gibi gözükmüyor günümüzde. Ama artık daha farklı sorunlar var. Aradan yıllar geçti, nüfus arttı, değişim hız kesmeden devam etti. Bir zamanlar MİGROS ile başlayan bu serüven, bugün 52 bini aşkın zincir marketle bambaşka bir boyuta ulaştı.

Günümüzdeki verilere baktığımızda; Sapanca Esnaf ve Sanatkârlar Odası’na kayıtlı yaklaşık 800 yerel esnaf, ilçede faaliyet gösteren zincir market şubelerinin oluşturduğu ekonomik rekabetin zorlu yüzüyle karşı karşıya. Bu rekabetin adil olduğunu söylemek safdillik olur gibi… Bu durum küçük esnafın ekonomik sürdürülebilirliğini tehdit etmekte ve yerel ticaret dinamiklerinde köklü değişimlere yol açmaktadır.

Özellikle geleneksel mahalle bakkallarının yerini alan büyük market zincirleri, tüketici alışkanlıklarını ve toplumsal ilişkileri de dönüştürmektedir. Bireyler arasındaki geleneksel güven ilişkisi yerini standart prosedürlere bırakmış, toplumsal bağlar zayıflamıştır. Bu dönüşüm, yalnızca ekonomik rekabet açısından değil, aynı zamanda mahalle ölçeğindeki sosyal dayanışma açısından da önemli etkiler barındırmaktadır.

Küçük esnafların desteklenmesi, yalnızca yerel ekonominin sürdürülebilirliği açısından değil, aynı zamanda toplumsal bağların korunması adına da kritik bir öneme sahiptir. Hazır bu konuda fikir serdederken, daha önce neden yazmadık bunu diye düşündüğümüz ‘Veresiye Defteri’ hakkında da bir parantez açmakta fayda var gibi duruyor.

Peki, ne olacak şimdi? Her köşe başına bir zincir market açılırken, mahalle bakkalı, kasabı, manavı nasıl ayakta kalacak? Bir zamanlar mahallenin çocuklarına sakız dağıtan bakkallar, bu dev çarkın içinde ezilip gidecek mi? Yoksa biz hâlâ bir şeyleri değiştirebilir miyiz?

Bizim yazılarımızda genel bir tavır olarak suçlamaya yönelik değil de çözüme yönelik bir yaklaşım için gayret ettiğimiz bilinir. Bu konuya da aynen bu çerçeveden bakıyoruz. Mesele sadece birilerini suçlayıp ah vah etmek değil. Mesele alışverişlerimizi nasıl yaptığımızı sorgulamak. Çünkü alışveriş, sadece bir ürün alıp kasaya ödeme yapmak değil; aynı zamanda bir tercih meselesidir.

Peki, bu işin içinden nasıl çıkarız? Yerel esnafı destekleyerek mi? Yoksa marketlerin dayattığı düzene uyum sağlayarak mı? Belki de bir denge kurmak gerek. Sapanca’nın ruhunu korumak istiyorsak, esnafımıza sahip çıkmamız lazım. Ama ekonomik şartlar da malum. O yüzden belki de en önemli soru şu: Biz tüketici olarak neyi, nasıl tüketiyoruz? Yoksa tüketildiğimizin farkında bile değil miyiz?

İşin daha vahim tarafı, Nüfus artışı hızla devam ederken, 2030’da Sapanca’nın 100.000’e ulaşması mümkün görünüyor.

Unutmayalım, mahalle esnafı bizden sadece alışveriş yapmamızı beklemiyor, “Yanımızda mısınız?” diye soruyor. Bizler, kimden alışveriş yapacağımızı değil de alışverişi nasıl yaptığımızı sorgulamalıyız.

‘Merhaba’ ile başlayan, ‘Hayırlı İşler’ ile biten sohbetlerin kıvamının yoğunlaşması, artan muhabbetin gönüllere şifa olmasını dileriz.

Kaynak
Sapancalı Rumlar’ın Sözlü Tanıklıkları
Esnaf Versus Zincir Market
Esnaf Kültüründeki Değişim: Sakarya Esnafları Üzerine Bir Araştırma
Market Fiyatı Sorgula

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...