Sapanca INFO

Sapanca Sonrası Sendromu

Yeni bir tatil sezonu geldi çattı! Milyonlarca insan Sapanca’ya gelmenin hayalini kuruyor ama sadece şanslı olanlar bu hayalini gerçeğe dönüştürebilecek. O huzurlu doğada birkaç gün geçirecekler, tertemiz havayı ciğerlerine çekecek, Samanlı dağlarından Sapanca gölüne bakınca “Hayat ne güzelmiş!” diyecek. Sonra ne mi olacak? Birkaç gün sonra geri dönecekler ve o meşhur durum kendini gösterecek: Sapanca Sonrası Sendromu (SSS)!



Nedir bu Sapanca Sonrası Sendromu (SSS)? Hemen açıklamaya çalışalım;

Tatilinizi Sapanca’da geçirdiniz; temiz havayı ciğerlerinize çektiniz, doğanın dinginliğinde kayboldunuz, göl kenarında huzuru buldunuz ve tam da “Hayat ne güzelmiş!” derken, gerçek dünyanın çağrısıyla toparlanıp şehre geri dönüş yolculuğu başladı.

Tam o zaman bir tuhaflık başlar. Radyoda çalan şarkılar bile anlamını yitirir. İstanbul tabelasını gördüğünüzde ise içten içe bir isyan yükselir:

“Ben niye döndüm ki?”

Oysa daha dün Sapanca Gölü kenarında çay içerken “hayat ne güzelmiş be!” demiştiniz. Şimdi ise korna sesleri, asık suratlar ve betondan yapılar…

Oysa gönlünüz hâlâ İstanbuldere ’de bir orman patikasında yürüyüşte. Ama bedeniniz apartmanın asansöründe 5. kata çıkıyor.

İşte bu tuhaflığın adına bilim insanları (!), “Sapanca Sonrası Sendromu (SSS)” diyor. Eğer sizde geri döndükten sonra bilgisayar başında çalışırken ara ara “Sapanca bungalovları” arıyorsanız, cuma gününden itibaren “Sapanca’da hava kaç derece?” olacak diye Google’a soruyorsanız, sabah kahvaltınızı yaparken göl manzaralı fotoğraflara bakarak iç çekiyorsanız ve en tehlikelisi: “Sapanca’ya mı taşınsam” diye ciddi ciddi planlar yapıyorsanız geçmiş olsun! Sizde bu sendroma yakalanmışsın demektir.

Ama sakın telaşlanmayın! Çaresi de yok sanmayın. Biz buradayız ve SSS ile başa çıkabileniz için size birkaç işe yarar önerimiz var:

Önce kabul edin: Sapanca’dan dönünce kalbiniz biraz kırılacak, bu normal. Çünkü, Sapanca sıradan bir tatil beldesi değildir. O yüzden döndüğünüzde bir boşluk hissetmek, hayat sorgulamasına girmek, evinizin balkonuna bakıp “bu manzara değil ki!” demek son derece insanidir.

Evinizde Küçük Sapanca köşeleri yaratın: Sapanca’dan dönerken bir saksı fesleğen alın mesela… Her sabah onu koklayın, bir anlığına da olsa Mahmudiye’de olduğunuzu hissedin. Telefon ekranınızı gölü fotoğrafıyla değiştirin. Küçük şeyler büyük huzurların habercisidir.

Tatil değil, yaşam hedefi koyun: Sapanca sadece kaçılan bir yer değil özlenen bir yaşam tarzıdır. O dinginliği bir hafta sonu hatırasından çıkarıp hayatınıza katmaya çalışın. Belki sabah işe giderken 5 dakika erkenden çıkıp bir parkta oturursunuz. Belki akşam yürüyüşünüze biraz yeşil katar, belki de bir gün gerçekten oraya yerleşirsiniz, kim bilir?

Sapanca’yı içselleştirin: Çünkü Sapanca sadece bir kasaba değil, bir duygudur. Sakinliktir, nefes almaktır, gözünü uzaklara dikip iç huzuru bulmaktır. Geçmiştir, bugündür, gelecektir. Yanınızda olmasa da, içinizde taşıyabilirsiniz. O gölü, o kuş sesini, o sabah serinliğini…

Ve son sözümüz…

Dönmek zorunda olsanız bile, Sapanca’nın size verdiği o huzur kalbinizde yankılanmaya devam eder. Tatil biter ama etkisi bitmez. Çünkü Sapanca, bir kez hissedildi mi bir daha unutulmaz.

Dileriz, bir gün yine gidersiniz. Aynı salıncağa oturur, göle karşı “İyi ki gelmişim…” dersiniz.
Bilin ki; Sapanca sizi hep bekliyor olacak!

Muhakkak anlaşılmıştır ancak yine de yazımızın mizah amaçlı olduğunu eklemekte fayda mülahaza ediyoruz. Ama son derece ciddi bir temennimiz var;  

Hayatınız, Sapanca kadar güzel olsun!

1 Yorum

Mehmet DAL 7 Nisan 2025 at 17:58

Ankara’ya gidişin nesini seviyorsun deseler Sapanca’ya dönüşünü derim.

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...