Nurefşan Baykul, Sapanca Gölü’nü bir sırdaş gibi anlatıyor; neşesini dalgalarına fısıldamış, hüznünü rüzgâra savurmuş. Söğüt ağacının gölgesinde dostluklar kurmuş, suyun dinginliğinde kendini dinlemiş. Anılarını saklayan Sapanca Gölü, zaman geçse de hep aynı yerden ona göz kırpacak.
Gün yeniden başlıyor, doğan güneşin yayılan huzmeleriyle.
Kuşlar cıvıldamaya başladı.
Güneşin sıcaklığı vuruyor her yere…
Sapanca ‘da sakin bir gün geçiriyorum, sabah yürüyüşü için Sapanca gölü ‘nün kenarına indim. Biraz dinlenmek ve düşünmek istiyorsanız göl kenarı harika bir tercih oluyor. Elimde olsa zamanımın çoğunu orada geçiririm ve göle yansıyan dünyayı izlerim.
Bir keresinde Betül’le gölde gizli bir yer keşfettik söğüt ağacının gölgesinde ve tüm buluşmaları orada yapmaya başladık, ikimizin gizli sığınağı gibiydi sanki. O Söğüt ağacı ve biz, dost olduk sonsuza dek…
Bir keresinde de Hacer ve Behice ile göl kenarına gidip düğün salonunun orada çimene oturup cips yerken, düğüne gelen teyzelerle tanışmıştık çok tatlılardı.
Göl kenarında ki kafede çalışıp tüm gün kahve kokularıyla birlikte muhteşem manzarayı izleyip, gelen turistlerin göl kenarındaki gezintilerine şahitlik ediyordum.
Sapanca’ya ilk geldiğimde belediye çay bahçesinde arkadaşlarımla oturup çay çekirdek yapmıştık.
Geçen sene iftar için yine göl kenarına gidip elimizde pizzalarla ezanı bekleyip iftar açmıştık.
Fırtına olduğu bir gün gölde kimse yokken ağlama krizine girip bankta gökyüzüyle birlikte dökmüştük göz yaşlarımızı.
Öyle çok anıma tanıklık etti ki, koskoca Sapanca gölü. Yazıyla kışıyla her halimi gördü.
Sakin yürüyüşlerimi ve hırslı koşmalarımı.
Hayatı yaşama kaygısının verdiği hüznü gördü.
Olmak istediğim insana dönüşme sürecime tanıklık etti.
Dinlediğim her müziği duydu ve dalgalarını karaya vurdu.
İyisiyle kötüsüyle birçok insanı gördü ama verdiği huzurdan hiç eksiltmedi.
Sakinliği hiç gitmedi.
Durgunluğunu hiç bozmadı.
Birçok anısı olan ve unutamayacağım bir yer olan Sapanca gölü.
Hayat beni Sapanca’dan uzaklaştırıp başka şehirlerle tanıştırdığında hasretini çekip söğüt ağacını ve onun yanındaki bankta olan ağladığım, güldüğüm, yazdığım tüm anılarımı özleyeceğim.
Elimizin altındaki görmeye alışık olduğumuz her şey normalleşmeye başlıyor, fakat kendim için bunu normalleştirmeden Sakarya’nın bana sunduğu manzaraları ilk defa görüyormuş gibi şükrediyorum.
Böyle daha kıymetli oluyor.
Selametle…