Bazen, hayatın en küçük anlarında gizlenmiş duygulara açılan bir kapı aralar insan. Gecenin karanlığında, ruhunuz sessiz bir melodi gibi yankılanırken, gündelik koşuşturmaca içinde bir an durup derin bir nefes alırsınız; unuttuğunuz anıların rüzgarı hafifçe dokunur yüzünüze. Her satırda, kalbinizin derinliklerine inen bir farkındalık büyür; bazen bir kahve yudumunda, bazen de sararmış yaprağın hışırtısında bulursunuz kendinizi. “Bir gününün kırıntılarını Nurefşan BAYKUL, Sapanca INFO okurları için paylaştı.
Bugün yine güneşin doğmasını beklediğim gecelerden birisi…bana yine eşlik eden kenarları eskimiş sarı kupa bardağımın içindeki şekersiz türk kahvesiyle hayatın sorgulamasını yapıyorum.
Peki sonuç ne olacak?
Bilmiyorum.
Öğreneceğim.
Peki bugün neler yaptım?
Kardeşimin yeşil montunu giydiğim günlerden biriydi, havanın soğuğu yüzüme vururken gözlerime sürdüğüm renkli kalemler ve simlerle neşelenmenin yolunu buldum.
Kendimi güzel ve neşeli bulduğum nadir günlerden birisi.
Artık çok az oluyor.
Değerini bildim.
Çok güzel bir gün geçirdim son baharın habercisi yerlere dökülen kahverengi yaprakların süslediği kaldırımlarda yürüdüm.
Çok yürüdüm.
Gün içinde yemek yemedim ama kahvaltı yaptım keyifle. Artık çay içmeyi seviyorum, dostlarımla içtiğim çayın tadı ayrı bir lezzetli geliyor.
Acıkmadım da. Açlığı hissetmedim.
Artık önemsemiyorum bu düzenli olma halini. Öyle bir takıntım kalmadı.
Artık günler kısalmaya başlamış, eve dönerken fark ettim.
Sokak lambaları aydınlatıyordu eve dönerken her zaman kullandığım o alışkın olduğum caddeleri.
Çok geçe kalmadan geldim yuvama.
Her şey alışık olduğum bir düzende. Birkaç gün sonra bu düzeni özleyeceğim için şimdi şükrediyorum halime.
Evden uzakta olacağım yine ve aylarca gelmeyeceğim.
Kızdığım, sinirlendiğim şeyler bile mantıksız gelecek ve her şeyi özleyeceğim. En çok da kardeşimi.
Sanırım yuva hissini kardeşimde buluyorum.
O varsa olduğum yere ait hissediyorum.
Odama girip ışığı yaktım. Etraf dağınık.
Tokalar, kıyafetler, ayna, saç maşası? Yerde ne işi var onun…
Boş verip kendi alanıma dönüyorum.
Kitaplığımın rafları arasında okunmayı bekleyen kitapları aldım, üzerindeki tozları silerek sayfalarını çevirdim hızlıca.
Eski kokuyor.
Nostalji özlediğim günlerden birisi sanırım. Şimdiye kadar fark etmemiştim.
Kitaplar hatırlattı.
Sağ olsunlar.
Oturdum mutfaktaki davlumbaz ışığının altına. Kahvem önümde dururken sigara yaktım bir dal. Iyi geldi.
Telefonumda playlist akarken Sezen Aksu’ya denk geldim.
Gülümsedim istemsizce. Nostaljik hissettirdi.
Ardından okumalarımı yaptım ve rahat bir nefes aldım.
Fark etmeden kahvemi soğutmuşum. Her seferinde yarım kalıyor.
Nisa hiç hoşlanmaz yarım bıraktığım bardaklardan.
O görmeden tezgaha koyup yıkadım. Ardından raflardaki ait olduğu yerine koydum.
Her bardağın yeri bellidir.
Aynı insanlar gibi.
Ne çok seviyoruz ait olmadığımız yerlerde kalmak için direnmeyi.
Güneşin doğmasına ve güne başlamama 2 saat kaldı.
Tadını çıkarıyorum gecenin zifiri karanlığını ve sessizliğini.
Mevsimler ne çabuk değişti. Bir anda sonbaharın yağmur ve toprakla birleşik kokusunu çeker olduk içimize.
Mezarlığa yağmur yağınca da toprak böyle güzel kokuyor mudur acaba?
Dedemi hatırladım. Hatırladım demek yanlış olur aslında insan aklından çıkmayan birini hatırlamaz.
Dedemden bahsederken güldüğü zamanlar geliyor gözüme, yüzünün çizgilerini incelerdim dikkatle, gerçi dedem bana her zaman gülümserdi.
Gözlerinin kenarlarında oluşan çizgilere bayılırdım. Ne yaşanmışlıklar vardır acaba diye düşünürken gözlerinin parıltısı bana yeni yeni sohbet kapıları açardı.
O konuşunca öyle güzel anlatırdı ki her şeyi…
Burada sigaramı hatırlayıp yarısına kadar boşuna yanmış külünü atıp bir nefes daha çekiyorum.
Iyi geldi.
Kaldığım yerden devam edebilirim.
Sonbahar ve dedem.
Yaprakları hasır olan defterimi açıyorum ve ucunu yeni açtığım kurşun kalemini elime alıp yazmaya başlıyorum.
Ne çok şey birikmiş öyle fark etmeden.
Zihnimi döküyorum hasır defterin temiz yapraklarına.
Birazdan yaşanmışlıklarla kirlenecek ve benim de gözlerimin kenarlarında yer edinecek.
Bazen sırf yazmak için bile bu saatleri bekliyorum.
Özellikle kendimi uykusuz bırakıp uykudan daha tatmin edici bir şey yapıyorum çünkü yazmak bana uykudan daha fazla haz veriyor.
Bir noktada beni anlarsınız belki.
Kim bilir. Belki siz de yazarken karşılaşırız bu satırların arasında.
Ve sonra güneş doğuyor. Perdeleri çekip keyifle izliyorum keraat vaktini.
Acelesizce ilerisini göremediğim dağların ardından ışık huzmeleri yayılıyor ve defterimin kapağını kapatarak gülümsüyorum.
Bu iyi geldi.