Zaman tüketiyor çok şeyi… Belki konuşmayı, belki hissetmeyi, belki de sadece “anlaşılmayı”. Oysa bazen bir kelime bile yetiyor insana — bir satır, bir bakış ya da yürekten gelen sade bir “Nasılsın?”. Aleyna Tütüncü’nün kaleminden dökülen bu yazı, yarım kalmış cümlelerin, kırık hatıraların ve içimize gömdüğümüz sessiz duyguların izini sürüyor. Çünkü hepimiz, bir yerlerde tamamlanmayı bekleyen hikâyeleriz. Ve belki de her şey, tam da burada samimi bir “Merhaba” ile yeniden başlar.
Merhaba Sapanca Info okurları,
Sizlere içtenlikle merhaba demek istiyorum.
Belki yarım kaldık, belki de hiç tamamlanmadık…
Kim bilir, belki bir cümlede, belki bir satır arasında bulduk birbirimizi.
Belki de defterin son sayfasında bir nokta olmaya hazırlanırken kucaklaştık ve yeni sayfalar açmaya yelken açtık.
Uzun zaman oldu görüşmeyeli…
Belki de bu süre boyunca, duygularımıza kapılarımızı kapattık; hislerimize kulak vermeyi unuttuk.
Oysa insan bazen sadece bir soruya ihtiyaç duyar: “Nasılsın?”
Ama öylesine değil… Gerçekten merak edilerek, içtenlikle, yürekten sorulanından.
Nasılsınız?
İyi misiniz, gerçekten?
Yokluk nedir, iyi bilirdi şair…
Kavuşamamak, acının sırtına saplanan bir bıçak gibi inerdi;
Pençelerini öyle bir geçirirdi ki, nefesin yetmezdi anlatmaya.
Sahi, acı çekmeyen biri kendine “Ben yaşıyorum.” diyebilir mi?
“Her acı zamanla geçseydi, ne kalırdı insanoğluna hatıra?” diye ekledi şair…
Ve devamında şöyle fısıldadı:
“Her yara kabuk bağlasaydı, ne kalırdı hatırlanmaya?”
Ama her şey bu kadar karanlık değil…
Bir gün olur, yarım kalan her şey tamamlanır.
Belki bir yazıyla, belki bir bakışla…
Belki de sadece bir “Merhaba” ile başlar yeniden her şey.
O zaman size şöyle sesleniyorum, uzun bir aradan sonra:
Merhaba…
Her acı zamanla geçseydi,
Ne kalırdı insanoğluna hatıra?
Her yara kabuk bağlasaydı,
Ne kalırdı hatırlanmaya?
Yanan kırk mum olmasaydı,
Kim söner söner, son kalanıyla kendini yakardı?
Acı olmasaydı, nasıl yağardı yağmurlar?
Kopan fırtınalar nasıl durmayı öğrenirdi?
Susmak olmasaydı, insan ne bilirdi dağ olmayı?
Dünyanın kime kalıp kime kalmayacağını…
Her giden dönmeseydi,
Affetmeyi hangi yürek kendine harç ederdi?
Sevmek olmasaydı, insan ne bilirdi kalp ağrısını?
Hatır kalmasaydı yaşanmışlıklarda,
Kim bilirdi yaşamayı, yaşanmayı?
Dert insanı yaşlandırmasaydı,
Kim bilirdi ölümü, ölmeyi?
Bu sözler, bu şiirler olmasaydı,
İnsanoğlu ne anlardı…
Anlamayı? Anlaşılmayı?
…………………………………..
Ve işte, kelimelerin son durağındayız.
Belki tamamlanmamış bir cümle kaldı içimizde,
Belki de söylenememiş, geç kalınmış kelimeler…
Ama bil ki, her yazı bir iz bırakır,
Ve her iz, unuttuğumuz bir hikâyeyi sessizce hatırlatır.
Biz ise, bu satırlarda sadece kendimizi değil,
Birbirimizin kırık parçalarını da bulduk,
Sessiz bir anın içinde, görünmeyen bağlarımızı keşfettik.
Şimdi, bu yazının sonunda,
Bir veda değil, yüreğe dokunan bir söz bırakıyorum size:
Kendinize iyi bakın,
Kalbinizin sesini asla ihmal etmeyin.
Ve ne olursa olsun, unutmayın ki —
Anlamak, en derin sevgi biçimidir.