Sapanca INFO

Oyun

Neoliberalizmin hayatlarımıza dayattığı tüketim çılgınlığı ve gösteriş kültürü insanlığı maddi arzularına tutsak ederken, gezegenin kaynaklarını da tehdit ediyor. Televizyon, sosyal medya ve reklamlar gerçek ihtiyaçlarımızı gölgeleyerek ve toplumu manipüle ederek bizi bir yarışa sürüklüyor. Doğa ve evrensel insanlık vicdanı adına bir duruş sergilemeye davet eden yazısını Vedat SEVGİGÖR, Sapanca INFO okurları ile paylaştı.



Kadir İnanır’ın oyunculuk kariyerinin başyapıtı olarak gördüğüm Tatar Ramazan filminde Ramazan’ın içinde bulunduğu mikro sistemdeki yozlaşmaya ve haksızlıklara karşı söylediği unutulmaz ve destansı bir söz vardır; ‘’Ben bu oyunu bozarım.’’

Her şeyin daha fazla hızlandığı modern zamanlarda caddelerimizde dev reklam billboardları gözümüze bir projektör gibi tutuluyor. Süslü mağaza vitrinleri yollarımızı kesiyor ansızın. Televizyonda, internette ve sosyal medyada ünlü ekran medyumları marifetiyle tüketim aşkına yeni oyuncakların tanıtım reklamları yapılıyor. (Bu yeni ekran ünlülerine sanatçı demeye dilim varmıyor, vicdanım elvermiyor.)

Neoliberal çağın tüketim tanrıları, taammüden ve arsızca ekranlardaki şatafatlı hayatlardan, modern zamanların mabetleri olan plazalardan kulaklarımıza bangır bangır bağırıyor; tüket, daha çok ve lüks tüket.

Sınırlı bütçeni ve ay sonunu düşünme. Tasarruf kelimesini unut. Ve bu hız ve haz yarışında diğerlerinden geride kalma sakın. AVM ’lere koş. Yüklen kredi kartlarına. Bak Ali’nin gıcır gıcır yeni arabası, Ahmet’in 6 aylık maaşı ile aldığı son model telefonu, Filiz’in bu senenin modası tektaşı üçtaşı zırttaşı..

Hızlandırılmış ve hazlandırılmış tüketim kültürü, insanın doğası-fıtratı yani fabrika ayarları ile de oynuyor. Hayatlarını adeta bir kumar masasına yatıran insanlar sahip olabildikleri lüks ürün ve hizmetler üzerinden statü yarışına giriyorlar.

Elit bir mekânda yediği süslü yemeği anında WatsApp duruma ışınlayan, bütün bir yıl çalışıp didinerek ancak biriktirebildiği ya da aylarca kredi kartından taksitlerini ödeyerek borç harç parayla gidebildiği tatildeki çok yıldızlı otel serüvenini bir an önce terfi etmek istediği üst sınıf hayatı yaşıyormuş algısı yaratmak için sosyal medyada paylaşan, beni görün diye haykıran yığınla insan var. Sebep bazen de bir eziklik kompleksidir, kim bilir?

Garajlarındaki ultra lüks araba koleksiyonlarını ve çılgın hayatlarını 7/24 canlı yayında kitlelerin önünde sorumsuzca ve görgüsüzce sergileyen kimi sosyal medya fenomenlerinin yaptıkları her saçmalığın milyonlarca takipçisi varken Prof. Aziz Sancar’ı ya da gerçek bir bilim, kültür, sanat insanını instagramda takip edenler bir azınlığın ötesine geçmiyor. Sadece bu istatistik dahi ne kadar paçoz bir odağımızın olduğunu ve nasıl bir akıl tutulmasında sürüklendiğimizi belli etmiyor mu? Ne diyordu rahmetli Cem Karaca; Bindik bir alamete, gedeyoz kıyamete, amaneyyy..

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilen Nobel ödülü 2024’de iktisat alanında Daron Acemoğlu’na layık görüldü. Ulusların refah toplumlarına dönüşmesi ve kurumların rolü üzerine yapmış olduğu çalışmaları nedeniyle ödülü almış Acemoğlu.

İktisat bilimi uzmanı değilim. Fakat birçok insan gibi bilimleri ve sosyal gelişmeleri kendi ölçeğimde takip ediyorum. Acemoğlu, burjuva demokrasisi kültürünü, batılı hayat tarzını ve tüketim toplumunu benimsemeden bir ülkenin yükselemeyeceği tezini savunuyor. Acemoğlu’nun çalışmalarında batının sömürgeci emperyalist geçmişini göz ardı ederek ve batılı ülkelerin tarihsel gelişimini model olarak sunduğu perspektif üzerinden dünyanın bütün uluslarının yani sekiz milyar insanın benzer refah düzeylerine ulaşması ne kadar mümkün olurdu? Bilmiyorum.

Okulda iktisat biliminin tanımında bize şu öretilmişti; iktisat kıt kaynakların bilimi. İnsanların ihtiyaçları ise sonsuz (niçin sonsuz, hiçbir zaman anlamasam da?)  

Sayın Acemoğlu’na sormak isterdim; dünyadaki herkesin bir Amerikan yurttaşı kadar tüketmesi ve semirmesi halinde gezegenin sınırlı kaynakları ile bu muazzam tüketimi karşılamak mümkün olur muydu? Peki mümkün olsaydı bu yeni durumda gezegenimiz ne ölçüde yaşanabilir bir temizlik ve doğallıkta kalırdı?

Örneğin Çin ve Hindistan’daki yaklaşık 3 milyar insanın tamamının yakıtı su niyetine içen çok silindirli arabalara bindiğini hayal edin. Bu değirmenin çarkını döndürmeye gezegenin bütün nehirleri petrol olup aksa yeter miydi sizce? Ya maruz kalacağımız çevresel yıkıma ne demeli?

Ürettiğimiz milyonlarca ton çöp ile gezegen zaten yeterince kirlenmiyor mu?  Okyanuslar, ormanlar, dereler, yani bütün bir eko-sistem küresel üretim yöntem ve süreçlerinden zarar görmüyor mu? Her yıl yüzlerce canlı türünün soyu ebediyen yok olmuyor mu?  Şehirlerimiz betona gömülmüyor mu? Endüstri baronlarının doymak bilmez iştahlarına gezegenin her noktasında doğayı kurban vermiyor muyuz? Ve neoliberalizmin mahallenin kabadayısı olduğu bu korkunç ekonomik paylaşım kavgasında küresel bir savaşın çanları kapımızda sürekli çalmıyor mu?

Kapitalizm son iki yüzyılda ekonomide liberal paradigma üzerinden piyasayı şekillendirdi. Dünyayı iliklerine kadar sömürdüğü 19. Yüzyıldan sonra dış ve iç sömürüden elde ettiği kaynakların bir kısmını kendi toplumu ile paylaşmak zorunda kalarak Avrupa’da 1960’lı yıllarda refah devletleri yarattı. Fakat 1980’li yıllardan itibaren neoliberal politikalarla yeniden özüne döndü ve kamunun; çevre, adalet, ve dezavantajlı sosyal kesimler lehine üretim ve gelir paylaşım süreçlerine müdahalesini şeytanlaştırdı.

Başlangıçta ulusların mukayeseli üstünlükleri ile zenginleşeceği teziyle insanlığa bir cennet vadetmişti liberal iktisat. Fakat süreçte cennet şöyle dursun ülkeler arasında ve birçok ülkede sosyal sınıflar arasında derin uçurumlar yarattı. Necip Fazıl’ın ifadesiyle bir kişiye dokuz, dokuz kişiye ise bir pul verdi. Her yapısal krizinde yoksulun katığından alıp zenginin kasasına koydu.

Kolonyalizm ve sömürü ile en vahşi yöntemlerle, bazen de ilgili ülkelerin elitlerini devşirerek ya da onlara dayatarak imzalattığı ticari anlaşmalarla zengin ülkelere kaynak transferleri yaptı. Milyonlarca insana adil bir şekilde paylaştırılması gereken servet ve refahı özellikle kuralsız kapitalizmin egemen olduğu çevre ülkelerde dar bir oligarşinin tekeline zevkine ve insafına bıraktı. Hepimize dayatılan bu adaletsiz dünyanın haber bültenlerinde artık her akşam, güneyin ve doğunun yoksul ülkelerinden bir parça ekmek ve güvenlik için Batıya kaçan insanların Akdeniz’e dökülen cansız bedenlerini izliyoruz.

Kapitalizm yeryüzünde herhangi bir vicdani, ahlaki sınır gözetmeksizin büyük karlar elde etmek amacıyla doğanın ve emeğin yoğun sömürüsü üzerinden kendi çarklarını döndürmekte. Kapitalist çarkın aksamadan dönmesi için kapital sahiplerinin ürettikleri mal ve hizmetleri kitleler sürekli satın almalı.

Aldıkları ürünleri ise çabucak tüketip atmalı ve ürünün son model versiyonlarını yaşamlarında sahici ve zorunlu bir ihtiyaç olup olmadığını düşünmeden tekrar tekrar alarak döngüyü devam ettirmeli. Cep telefonu, ayakkabı koltuk, parfüm, takı, kıyafet, araba, oyuncak… binlerce ürün hayatlarımıza bir sel gibi akmalı.

Bu tüketim ve gösteriş çılgınlığı anaforunda yarışta geride kalan ve yaşamın amacına dair algıları ile oynanmış, ceplerindeki mütevazi para ile beraber huzurları da çalınmış milyonlarca insanın, örneğin gençlerin bozulan psikolojileri, gelecek kaygıları, anne babaların yaşadığı yetersizlik duygusu filan ise kapitalizmin umrunda değildir. Kapitalizme göre tüm gezegen bir işletmeden ibarettir ve tek amaç vardır; Daha çok kar, daima kar!

Liberalizmin fikir ağası Adam Smith iki buçuk asır evvel liberalizmin amentüsüne şu cümleyle giriş yapmıştı; ‘’Laissez faire laissez passer – Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’’ yol verin bütün kapitalistlere demişti. 

Verilen, açılan o yolların nasıl vicdansız bir dünya yarattığını, insanlığı nereye getirdiğini ve gezegeni nasıl tahrip ettiğini acı deneyimlerle gördük.

Gezegenin ve insanlığın evrensel vicdanı adına Smith’in varislerine artık seslenmek gerekli;

Tüketim kültürünüzün ve neoliberal sisteminizin oyuncağı değiliz. 

Biz insanız ve bu oyunu bozarız.

Beslenme, barınma ve devamında sağlık, eğitim, kültür, sanat, spor ve güçlü sosyal bağlar ve sevgi ile beslenmiş ve dengelenmiş bir akıl ve ruh sağlığı insanlığın gerçek ihtiyaçlarıdır. Yeter ki bu ihtiyaçların karşılanması bir yarış halinde gösteriş budalalığına dönüştürülmesin ve abartıya kaçılmasın. Öz saygısı olan olgun bir insan metanın kölesi olamaz, olmamalıdır.

Ve bu unsurların da ötesinde bu fani gök kubbe altında bir ömre sığabilecek kadarıyla varlık âlemiyle iyilik, adalet, dayanışma, şefkat ve barış temelli bir bağ kurarak kendini gerçekleştirebilmek ise insanın en gerçek ve pramidin en tepesindeki ihtiyacıdır.

22 Yorum

Burcu Kumbasar 25 Kasım 2024 at 18:26

Vedat Bey öncelikle kaleminize sağlık olsun.Oyunu kuralına göre oynamak isteyen yüzlerce insandan biri olmaktan sıyrılıp,oyunu bozan yazınızı keyifle okudum.Tuketim çılgınlığı yazınızdan sonra tüketilen çokça değer aklıma geldi.Umarim diğer yazılarınızda denk geliriz,Sevgiler

Cevapla
Nurullah KILINÇ 25 Kasım 2024 at 18:40

Bana göre de en zengin kişi en az şeye ihtiyaç duyan kişidir. En imrendiğim şey bilinçli tercih edilmiş, en minimalist yaşam sahipleridir. Vahşi kapitalizmin sonu mutlaka gelecektir. Gelmezse Dünyanın sonu yakındır. Fazla yoruma mahal bırakmadan açıklamışsın gerçekleri! Tebrikler!

Cevapla
Aytaç 25 Kasım 2024 at 20:54

Muhteşem bir analiz. Kalemine emeğine yüreğini sağlık.

Cevapla
Gültekin 25 Kasım 2024 at 20:54

Kıymetli dostum.
Kapitalizmin hükmünün tüketim çılgınlığıyla taçlandırıldığı bu yüz yılda, keyfi bir öfkeyle okuduğum inanılmaz bir makale olmuş. Keyfi diyorum, sizlerin yazılarında bulduğum akademik ama aynı zamanda herkesin rahatlıkla anlaya bileceği bir yazı dilinizin olması. Üzülerek diyorum. Gerçekleri tüm çıplaklığı ile net bir şekilde dile getirmeniz.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık.

Cevapla
Hicaz 25 Kasım 2024 at 20:59

Harikulade bir yazı sevgili hocam.

Cevapla
Şükrü 25 Kasım 2024 at 21:26

Çağımız hastalığı olan gereksiz tüketim çılğınlı çok güzel ifade edilmiş.

Cevapla
Kadir D. 26 Kasım 2024 at 04:54

Fevkalade bir yazı. Toplumların sümenaltı rdilen problemlerini gün yüzüne çıkarmışsınız.

Cevapla
Hanefi 26 Kasım 2024 at 11:08

Günümüzün özeti niteliğinde çok güzel bır yazı olmuş

Cevapla
Aliosman kirici 26 Kasım 2024 at 12:21

Açık ve net güzel kaleme alınmış makale tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim rabbim yolunuzu açık etsin vedat bey

Cevapla
Mustafa Kılınç 26 Kasım 2024 at 15:42

Saygıdeğer arkadaşım. Günümüz insanın tüketim çılgınlığını , çok güzel ifade etmişsin. bu gün bir sohbet esnasında bir arkadaşım 20 ayakkabısı olduğunu bazilarini hic giymediğini söyledi. hepimiz az yada çok israf ve şatafata daldık gidiyoruz

Cevapla
Malike 26 Kasım 2024 at 17:07

Vedat Bey, yazınız vicdanlı, hazımlı ve duyarlı insanların fikirlerine rehber olmuş. Emeklerinize sağlık. Ben de Zata’nın çok sevdiğim bir sözünü ekleyeyim; “kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüğünden kurtulmaktır.” Tekrar tebrik ederim.Yazmayla devam edin, lütfen..

Cevapla
Zehra Yeğin 26 Kasım 2024 at 17:56

Mūdürúm zekice , akıcı ve açık bir dille aktarmıssınız. Basarilarinizin devamini dilerim. Keske benimde böyle yeteneklerim olsaydı🙂

Cevapla
Aliosman kirici 26 Kasım 2024 at 18:36

Analiz muhteşem kalemine yüreğine sağlık vedat bey

Cevapla
Yunus 26 Kasım 2024 at 18:57

Yüreğine sağlık çok güzel ❤️

Cevapla
Zeynel 26 Kasım 2024 at 19:16

Eline sağlık hocam keyifle okudum

Cevapla
elifdgan2541@gmail.com 26 Kasım 2024 at 19:43

Saygı değer çok kıymetli dostum muhteşem olmuş kalemine gönlüne sağlık günümüzdeki yaşantıyı insanların doyumsuzlugu ancak bu kadar güzel ve muazzam anlatılırdı.basarilarin daim olsun.saygilarimla

Cevapla
Münir 27 Kasım 2024 at 05:39

Emeğinize sağlık

Cevapla
Bülent Koçak 27 Kasım 2024 at 06:39

Malesef Vedat bey yazınız okurken kendimden çok şey buldum bu arada televizyon da açık orayada kulak kestiğimde yemek yapan bir diğer kanalda başka bir fenomenin programı hepsini üst üste koyduğumuzda dediğini yere geliyor kenardan bakıldığında suni icatlarla sade yaşamı karmaşık hale gelmiş oluyor amma velakin klasik ama gerçek şu özümüze dönüp özümüzden özür dilemek gerekiyor. Yazı ve tespitleriniz için teşekkür ediyorum

Cevapla
Sapanca INFO 27 Kasım 2024 at 07:24

Kahrolsun deyince keşke kahrolsa “Kapitalizm.” ASA’mızda yok ki kahredelim. Ama bazılarımızın ÖZ’ü var, bazılarımızın da SÖZ’ü. ÖZ’ü ve SÖZ’ü sağlam olanlar da var, tıpkı Vedat SEVGİGÖR gibi. Kaleminiz ASA olmuş, kapitalizmin “kahrolmaz” sanılan gözüne saplanmış. Lütfen, o ASA’nızı bizim için daha sık kullanın! Çünkü sizin gibi kalemler, hem sesi kısılmışların SÖZÜ hem de bu çarkı kırmaya çalışanların ÖZÜ’ dür.

Cevapla
Gulder Başar 27 Kasım 2024 at 07:39

Mükemmel yazı.
Duygusal ve gercek ,çok etkileyici.
Kalemine sağlık dostum
..

Cevapla
Melih Buğra Genez 30 Kasım 2024 at 14:25

Vedat Bey tekrardan kalemini konuşturmuş. Her yazısında gençlere kendinden, tecrübelerinden faydalanma fırsatı yaratıyor. Keyifle takip ediyor ve okuyorum. Elinize sağlık.

Cevapla
Mehmet 5 Aralık 2024 at 09:35

Çok güzel ifade edilmiş bir yazı
Kalemine sağlık kıymetli Vedat bey

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...