Sapanca INFO

Mutluluğa Kurşun Sıkma Geleceği Karartma

Eşimizi, çocuklarımızı ve sevdiklerimizi tehlikeye atmadan yaşamak bizim elimizde. Gelin, kurşun sesi değil, sevginin sesi yankılansın göklerde. Gelin, coşkumuzu güvenle duyuralım, dünya âleme. Gelin, silah yerine kalem tutsun ellerimiz. Gelin, gücümüzü tüketerek değil, üreterek gösterelim!



Eskiden Osmanlı’da düğünlerde havaya silah sıkmak bir havaymış, bir gösteriş meselesiymiş. Hele bir patlat bakalım, millet seni konuşsun! Ama iş öyle bir noktaya varmış ki, artık tehlike saçmaya başlamış. 1843’te Meclis-i Vâlâ toplanmış, demiş ki: ‘Bu ne iştir kardeşim, düğün mü savaş mı belli değil!’ hemen yasaklamışlar. Dinlemeyenlere 6 ay pranga cezası, bir de kazayla birini vurmuşsan, al sana ‘katil’ damgası! İşte böyle, düğün eğlencesi derken milletin başına iş açılmış.

Aradan neredeyse 200 yıl geçmiş ama atalarımızın ‘Yapmayın, etmeyin!’ diye uyardığı bu iş hâlâ bitmemiş. Hatta öyle bir yerleşmiş ki, günlük hayatımızın bir parçası olmuş. Uyarılar desen var, cezalar desen gani, kampanyalar desen gırla gidiyor ama nafile. Bu huyumuz, bir de üstüne gelenek olmuş, kimseye söktüremiyoruz. Hâlâ sıkıyoruz, hâlâ ‘Bir şey olmaz!’ deyip duruyoruz!



En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargı Reformu Stratejisi Tanıtım Toplantısı’nda, ‘Nişan, düğün, asker uğurlaması gibi etkinliklerde silahla ateş edilmesine karşı cezaları artırıyoruz’ deyince, dedik ki biz de bu konuda iki kelam edelim, çorbada tuzumuz bulunsun. Malum, bu konu bize hiç de yabancı değil!

Bir yanda boş yere havaya savrulan kurşunlar, diğer yanda o kurşunların düştüğü yerde yiten masum canlar…

Bir yanda ‘güç’ göstermek, ‘cesaret’ sergilemek diye sıkılan mermiler, diğer yanda gerçek cesaretin barışta ve huzurda olduğunu unutmanın körlüğü…

Bir yanda düğün derneklerin silah sesleriyle şenlendirilmesi, diğer yanda o ‘şenliklerin’ toplumu huzursuz eden bir tehdide dönüşmesi…

Bir yanda ‘gelenek’ deyip savunulan silah atışları, diğer yanda o geleneklerin özünü kaybedip anlamını yitirmesi…

Bir yanda silahı kolayca bulup edinmek, diğer yanda tehditlerle yüzleşmek yerine kafayı çevirip görmezden gelmek..

Yani!

Silahlanma ile silahsızlanma arasında yaşanan böyle bir ikilemde kalkıp da sizlere ‘Bu işi biz çözeriz!’ gibi beylik laflar etmeyeceğiz, tabii ki!

Biz sizlere sadece bir film izlemenizi önereceğiz!

Aamir Khan ‘ın başrolünü üstlendiği PK adlı filmi.

Filmde, uzaylı bir varlık olan PK (Aamir Khan), araştırma amacıyla geldiği Dünya’da iletişim cihazını kaybeder. Bu cihaz, uzay gemisine geri dönmesi için hayati önem taşımaktadır. PK, cihazını geri alabilmek için insanların arasında yaşamaya başlar.

PK; dünyada geçirdiği süre boyunca insanları, inançlarını, toplumsal düzenlerini gözler ve sorgular. Sonunda fark eder ki, “gerçek” dediğimiz şeylerin çoğu aslında bizim kişisel ya da kültürel inançlarımızdan başka bir şey değildir.

Şimdi bir an düşünün!

Uzaylısınız ve geminiz arıza yapıyor. Sapanca’nın yeşil köylerinden birinin yakınlarına acil iniş yapmak zorunda kalıyorsunuz. Gemiden dışarı adımınızı atıyorsunuz. Karşınızda coşkulu bir grup var, içlerinden bazı kimseler havaya kurşun sıkıyor. Hemen birine yaklaşıyor, ne olduğunu soruyorsunuz.

verilen cevap şöyle;

“Biz burada, sevinçten havaya kurşun sıkarız. Çocuklarımızın gözlerindeki korkuyu önemsemeyiz. Coşkumuzu; eşimizi, dostumuzu, komşumuzu korkutarak ya da bazen de yanlışlıkla olsa bile yaralayarak kutlarız.”

Sizce de ilginç değil mi?

Hadi, biraz empati çok azda özeleştiri yapalım!

Silah Güç mü, Zayıflık mı?

Silahın sesi, bir güç simgesi gibi görünebilir, ama aslında gerçek öyle değildir. Çoğu kişi mutlu günlerimizde o tabancayı patlatırken, farkında olmadan içindeki güvensizlik duygusunu gizlemeye çalışır. “Ben buradayım, güçlüyüm” demek ister. Ama bir düşünelim: Güçlü olan birisi, sevdiklerinin en mutlu anlarını, en değerli zamanlarını, neden böyle tehlikeli bir gösterişe alet eder? Gerçek güç, silahın patlamasında değil, o an ’ı güvenle ve sevgiyle paylaşmakta saklıdır.

Toplumsal Onay ve Yanıltıcı Cesaret

Silah sıkan kişi gerçekten “cesur” mu, yoksa sadece kendini güçlü göstermeye çalışan biri mi? İşin acı tarafı, çevremiz alkışladıkça bu yanlış davranış daha da büyüyor, daha da yayılıyor. Birkaç alkış, birkaç “Helal olsun!” sesi duyduğumuzda, yanlış cesaretle daha tehlikeli adımlar atabiliyoruz. Oysa gerçek cesaret, tehlikeli oyunlardan uzak durmaktır.

Sürü Psikolojisi: Herkes Yapıyor Diye Yapmak

Bir kişi havaya ateş edince, “E, millet sıkıyor, ben niye geri kalayım?” diye düşünüyoruz. İşte o zaman, topluluk baskısı devreye giriyor ve patlayan silahlar birbirini izliyor. Aslında hiçbirimiz bunu gerçekten kendi isteğimizle yapmıyoruz; sadece “gelenek” diyerek, “el alem ne der?” endişesi ile hareket ediyoruz. Oysa bu, ne gerçek bir gelenek ne de bir zorunluluk; sadece toplumsal baskının etkisiyle yapılan tehlikeli bir davranış. Bu alışkanlıktan kurtulmak, bilinçli bir toplum olmanın yolunu açacaktır.

Heyecan mı, Kontrolsüzlük mü?

Mutlu anlarımızın coşkusu güzel ama iş heyecanla silaha yöneldiğinde tehlikeye dönüşüyor. Bazen duygularımızı kontrol edemiyor, düşünmeden hareket edebiliyoruz. Bir de kalabalığın etkisiyle kontrolü tamamen kaydedebiliyoruz. Oysa bir kişi hayatını kaybetse, o anki sevinç yerini büyük bir acıya bırakacak; bayram evi bir anda yas evine dönecek. Mutluluğumuzu tehlikeye atmak yerine, güvenli ve sağduyulu kutlamalar yapalım, gerçek anlamda sevinç yaşayalım.

Son Söz: Bu İşin Şakası Yok

Şunu kabul edelim ki, mutlu anlarımızda havaya silah sıkmak, kültürümüzden gelen bir şeymiş gibi görünse de, aslında eşimizin, çocuklarımızın ve dostlarımızın hayatını tehlikeye atan yanlış bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. Bu geleneği terk edelim!

Mutlu anlarımızın sınırlarını akıl ve kalbimizle belirleyelim, gelecek nesillere güzel bir gelenek bırakalım. Eğlencemizi kuru gürültüye değil, gerçek mutluluğa ve dostluğa adayalım.

Silah yerine kalem tutalım, tüketerek değil üreterek gücümüzü gösterelim!

Kaynak
“Bazı insanların hukuk önünde ayrıcalıklara sahip olduğu günler artık geride kalmıştır”
“Mutluluğa Kurşun Sıkma Geleceği Karartma”
Düğünlerde Yaşanan Olumsuzluklara Karşı Osmanlı Devleti’nin Almaya Çalıştığı Tedbirler
Düğünlerde Havaya Silah Sıkma Davranışı: Balıkesir Köyleri Örneği

2 Yorum

Hatice akman 30 Ocak 2025 at 06:10

Silah yerine kalem tutalım, tüketerek değil üreterek gücümüzü gösterelim!

Cevapla
Aytaç 3 Şubat 2025 at 09:49

Kaleminize yüreğinize sağlık. Çok önemli bir konuyu harika bir şekilde anlatmışsınız. İyi kivi varsınız. Diğer yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...