Sapanca sadece bir yer değil, bir yaşam felsefesi. Belki de Cumhuriyet’in özü de budur; Saflığı, masumiyeti ve güzelliği yürekten korumak… Her yeni başlangıç, geçmişin izleriyle yoğrulmuş topraklarımızın ruhunu geleceğe taşımakla mümkün. 101. yılında yeni adımlar atma zamanı! Hayallerimizi büyütmeye devam edelim; çünkü Sapanca’nın özündeki güzellikler, hem yolumuzu aydınlatır hem de ruhumuzu besler. Hep Sapancalı kalın; içinize kurt düşmesine asla izin vermeyin!
Bilmem ki, hem eğitime bu kadar değer verip hem de kalemden bu kadar uzak durmak, Cumhuriyet’in henüz kalplerimizde tam olarak yer etmediğinin bir göstergesi mi? Ama bildiğim bir şey var; eğer kaleminiz varsa, amel defteriniz kolay kolay kapanmaz.
Çünkü kalem, geçmişin hüznünü ve geleceğin umutlarını içinde saklar; duyguların en derin izlerini taşır. O, insan ruhuna dokunan bir dosttur; dünü bugüne, bugünü de yarına taşıyan bir köprüdür. Her harf, yaşanmışlıkların, hayallerin ve umutların yankısıdır. Ve yalnızca kalem, bugünün kıymetini anlatabilecek güce sahiptir…
Kurtuluş Savaşı’nın ağır yıkımı mı, yoksa kıtlık içinde geçen o zor günlerin sert rüzgarı mı, artık hangisi dersin? Ekmeğin bulunmaz, eğitimin kıymetli ama okula gitmenin çoğu çocuk için hayal olduğu yıllar… Sağlık hizmetleri o kadar yetersizdi ki, en basit hastalıklar bile can alabiliyordu. Göçler, yerinden yurdundan kopanlar…İmparatorluk yıkılmış, Cumhuriyet kurulmuştu ama hayat hemen düzene girmemişti. İşte böyle bir zamanda, Adapazarı’nın Pamuk Osman Sokağı’nda doğdu Faik BAYSAL. Daha gözlerini açar açmaz annesiz kalmış, babası da onu terk etmişti.
Ama onu şefkatiyle saran haminesi ve her geçişinde büyülü güzelliğine kapıldığı Sapanca’sı vardı; işte bu yüzden kalbi hep güzel kaldı. Sapanca’nın yeşili, suyu, havası, hayatın acılarına direnmek için ona güç verirken, gönlünde açan sevgi filizleriyle umutları da büyümeye devam etti.
Gençliğini tüketen nesiller, zorluklarla yoğrulan hayatlar… Bir yanda hüzün, diğer yanda umut ve direniş. Herkesin yüzeyde gördüğü hayata, bir de kalpten bakanlar vardı. İşte Faik BAYSAL, o insanların sesi oldu; güzel yüreği, derinlerden bakanların kalemi haline geldi. Kalbi, hikayelerinde de bir kahraman olarak yerini aldı.
BAYSAL ‘ın, “Unutamıyorum” adlı eserinde ki kahraman, yaz tatilinin ardından Adapazarı’ndan İstanbul’a doğru yola çıkar. II. Dünya Savaşı’nın karanlık günleridir ve herkesin üzerinde bir tedirginlik bulutu vardır. Savaşın yaklaşan sesleri, kahraman için korku ve endişe olur. Trende, kompartımandaki sessizliği bozan karşısındaki ilginç adam, gözlerinde dünyaya dair derin izler taşıyan biri gibi görünür. Kahraman, bu adamın gözlerini “cehennem kapısına” benzetir. Adam, bilgece cümleler kurdukça, kahraman onun bilgeliğinden ürker, içinden geçenleri bileceğinden çekinir ve bakışlarını kaçırır.
Ancak bu gizemli adam, bambaşka bir dünyayı taşır yüreğinde. Sapanca’nın güzelliklerini öylesine özümsemiştir ki, dış görünüşünün aksine içinde derin bir dinginlik ve doğayla uyumlu bir bilgelik vardır. Sapanca’nın saflığı ve huzuru, onun hayatında adeta bir sığınak olmuştur. Dünyanın tüm karmaşasına rağmen, Sapanca gibi bir yerin varlığını görebilmenin kıymetinden söz eder. Kahraman, onun aslında sıradan bir yolcu olmadığını, emekli bir öğretmen olduğunu öğrenir. Adam, yıllar önce Adapazarı’ndaki depremde tüm yakınlarını kaybetmiş, bu koca dünyada yapayalnız kalmıştır.
Adam, İzmit’te inmeden önce kahramana derin bir bakışla şu sözleri bırakır: “Hep Sapancalı kal, içine kurt düşmesine izin verme.” Kahraman, o an Sapanca’nın yalnızca bir coğrafya değil, bir yaşam felsefesi olduğunu anlar. Belki de Cumhuriyet’in özü de budur: “Saflığı, masumiyeti ve güzellikleri yürekte bir sığınak gibi korumak”…
Kahraman, kırk yıl sonra Sapanca’nın güzelliklerini görmek için bir tren yolculuğuna daha çıkar ve Adapazarı’na varır. Eski güzellikleri arayıp durur ama boşuna; her şey çoktan değişmiştir. O, hatıralarındaki yaban gülüne benzettiği küçük kız çocuğu Faize ’nin sattığı Sapanca elmalarının yerine artık Amasya elması satılmaktadır. O eski güzelliklerden eser kalmamıştır; her şey geçmişte kalmıştır.
Değişim kaçınılmazdır; zaman durmaz, hayat da yerinde saymaz. Yenilenmek, gelişmek ve yeniden şekillenmek, her canlının ve her toplumun kaderinde vardır. Her gün yeni bir başlangıçtır. Her yeni başlangıç, yaşadığımız toprağın ruhunu koruma sorumluluğudur.
Cumhuriyetimizin 101. yılı, yeni başlangıçlar yapma zamanıdır. Hayallerimizi ve umutlarımızı büyütmeye devam edelim; çünkü Sapanca’nın özündeki saklı güzellikler, kalplerimizi aydınlatmaya ve ruhumuzu beslemeye hiç durmadan devam edecektir.
Yeter ki; Hep Sapancalı kalalım, içimize kurt düşmesine izin vermeyelim!
Sözün özünü de her daim Sapancalı kalmayı bilen iki kaleme bırakalım;
bir insan
susku ertelendi
mor bir akşamdı gölgeler çoğaldı
bir adam denizi özledi ağladı
telgraflarla hep ağladı
buğday başaklarıyla sevişti
türkiye türkiye güldü
mavi gözlerinde türküler yarın sesliydi
bir insan
mustafa kemal’ di
Faik Baysal’ın annesini özlediği gibi
sevdim cumhuriyeti.
Kanatları özgürlük kuşun
Beyaz deyince aklına gelen düş bu
Kandırılma kuzum hüzün çok ucuz
Senin gülüşün için
Cumhuriyeti kurduk biz.
Sen üzülme bir düşün olsun diye
Çok cumhuriyet olduk biz.
Bir dua ile var olduk
Bir inanç ile temel olduk biz.
Diril arın var ol
Yarına doğan özgürlüğüz biz.
Kaynak
Faik Baysal’ın Eserlerinde Sakarya
Sakarya Şehir Hafızası
1 Yorum
Uzun zamandır gözlerimi sızlatacak kadar etkilendiğim böyle bir yazı okumamıştım. Kalemine yüreğimle sağlık.