Sevil AVCI, doğayla olan vicdani bağımızı sorgulayan bu yazısıyla okurun yüreğine dokunuyor. “Biz olmadan doğa var olur, ama doğa olmadan biz ne kadar yaşayabiliriz?” sorusunu sormaktan çekinmeyen yazar, bireysel sorumlulukların gücüne işaret ediyor. Çocuklara miras kalacak tek gerçek zenginliğin; temiz hava, yeşil bir dal ve kuş cıvıltısı olduğunu samimi bir dille hatırlatıyor.
Dünyanın sahibi sanıyoruz kendimizi… Düşünsenize; insandan daha çok zarar veren bir canlı daha var mı doğaya?
Deli gibi bilinçsizce tüketiyoruz, bu tüketim sonu hızlandırıyor. Doğayı kirletiyoruz…
Oysa; ağaçlar olmadan, nehirler, denizler olmadan, hayvanlar olmadan biz olabilir miyiz? Tat alabilir miyiz içimize çektiğimiz havadan, bir kuş cıvıltısı duymazsak?
Günümüzde, beton dikmeler yükseliyor metropollerin göbeğinde dev çınarların yerine! Nefes almamız her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Unutuyoruz -egolarımız uğruna- bu güzellikleri çocuklarımıza da aktarmamız gerektiğini.
Çocuklarımıza bu bilinci, doğayı korumayı, hayvanlara zarar vermemeyi öğretiyor muyuz yeterince? Onların da hakkı değil mi yeşil ve temiz bir dünya? Ne suçu var çocuklarımızın?
Kendi adıma elimden geleni yapıyorum. Örneğin; gereksiz elektrik ve su tüketimine anında müdahale ediyorum. Çöplerimi, cam ve kağıt olarak ayırıyor, geri dönüşüme atıyorum. Naylon poşet kullanmamaya özen gösteriyorum (doğaya karışmaları çok uzun zaman alıyor). Hayvanların yiyebileceği yiyecekleri ve mamaları, çevreyi kirletmeden, ulaşabilecekleri noktalara bırakıyorum. Yaz aylarında ise, büyük şehirlerde su bulmakta zorlanan sokak hayvanları için kapımın önüne ve balkona mutlaka su koyuyorum.
Çevreme saygılıyım, çünkü ben onun bir parçasıyım.
Çünkü; çimenlerin üzerinde uzanıp, gökyüzünde süzülen kuşları izlemeyi ve de gece olunca yıldızları, çok az şeye değişirim.