Sapanca INFO

Sendromların En Lanetlisi: Cassandra

“İnsan, hayatta kalabilmek için bilgiye muhtaçtır. Peki; bilgi nedir, nasıl elde edilir ve ne işe yarar? Hislerimiz bilgi midir? Hiç ‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil’ durumunda hissettiniz mi kendinizi? Güzeller güzeli Cassandra, bu paradoksun neresinde”





Truva Kralı Priamos ve Kraliçe Hekabe ’nin güzeller güzeli kızı Cassandra, Tanrı Apollon’un dikkatini çeker. Apollon, ona olan aşkının nişanesi olarak ‘Geleceği Görme Yetisi’ verir. Ancak Cassandra, Apollon’un aşkını reddeder. Apollon, verdiği yetiyi geri almak yerine aksine onu lanetler: “Cassandra geleceği görecek ama kimse ona inanmayacaktır.” Bu lanet yüzünden Cassandra, Truva’nın yıkımını bilmiş ancak kimseyi buna inandıramamıştır. Sonuçta Truva Savaşı patlak vermiştir.

Bu trajik hikâye, psikomitolojide “Cassandra Sendromu” olarak anılır ve bir felaketi öngörüp kimseyi inandıramama durumunu tanımlar.

Amacımız elbette teoloji veya felsefe uzmanlarının alanlarına müdahale etmek değil. Ancak; geçmişin bilgisine sahip olduğunu sanan, şimdiki zamanın mahkûmu olan ve geleceği bilemeyen bir tür olarak bilgi üzerine Sapanca INFO okurları ile hasbihal etmek istedik.

‘BİLMEK’, insanoğlu için her daim önemli bir eylemdir. Aristoteles’e göre bilgi, hayretle başlar. Sir Isaac Newton, kafasına düşen bir elma ile bilgiye ulaşmıştır. Arşimet, keyif yaparken “Eureka!” (Buldum!) diye haykırmıştı. Thomas Edison, ışığı bulmak için binlerce kez deneme yapmak zorunda kaldı. Hz. Musa, yanan ağaçtan; Hz. Yusuf ise rüyaları aracılığıyla bilgiye ulaştı. Örnekleri artırmak, polemik veya demagoji yapmak elbette mümkün; ancak sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki: ‘Yaşamak zorunda olan insan, hayatta kalabilmek için bilgiye muhtaçtır.’

İnsan ve bilgi arasındaki ilişkiyi çeşitli şekillerde sınıflandırabiliriz, ancak bu etkileşimin iki temel biçimde gerçekleştiğini söyleyebiliriz: Birincisi, insanın bilgiye ulaşması; ikincisi, bilginin insana ulaşmasıdır. Bu da şu anlama gelir: Bilgiden muaf tutulmadığımız sürece, “Ben bilmek istemiyorum” deme şansımız yoktur.

Birinci seçenek (insanın bilgiye ulaşması); bilimsel bilgi olarak karşılık bulan, günümüzde modern yaşamın ayrılmaz parçası olan bilgidir. Kasıtlı ve bilinçli olarak gerçekleşir. Gözlem, deneme, tekrar, deney ve gayret yani kısacası emek gerektirir. Bu tür bilgi ölçülebilir, değerlendirilebilir, raporlanabilir, hesap sorulabilir ve hatta geliştirilebilir. Bu nedenle, yaşamsal sorunların çözümünde etkili ve güvenilir çözümler üretir. Elde edilen değer ‘VERİ’ dir ve objektif bir temele dayandığı için ‘HUKUK’ oluşturur. Veriler, toplumun genelinin kabul ettiği ve üzerinde uzlaştığı kurallar çerçevesinde düzenlenir, bu da sosyal düzen ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunur. 

‘VERİ’; insanı, kesin ve güvenilir bilgilere dayandırarak emin, özgür ve özgün kılar; sunduğu doğruluk ve güven sayesinde yaşamı kolaylaştırır ve daha yönetilebilir hale getirir. Veriye dayalı kararlar, objektif kriterlere dayandığı için sağlam temellere oturur, istikrar ve başarı sağlar.

İkinci seçenek (bilginin insana ulaşması) ise metafiziğe dayanır. Bilginin bu çeşidi, ilahi mesajlar, doğa, çevresel faktörler, sezgiler, duygular gibi unsurlar aracılığıyla elde edilir. Bu tür bilgi sübjektiftir, bunun içinde manipülasyona açıktır. Metafizik bilgi, bireysel deneyimler ve kişisel inançlarla şekillenir, bu nedenle yaşamsal sorunların çözümünde kişisel veya belirli bir grubun perspektifine dayalı çözümler üretir. Elde edilen değer ‘GÖRECE’ dir ve sübjektif yorumlara dayandığı için farklı inançlar ve görüşler arasında ‘ÇATIŞMA’ oluşturur. Görece bilgi, evrensel bir kabulden ziyade bireysel veya hizbi doğrulara dayanır, bu da toplumsal uyumu zorlaştırabilir.

‘GÖRECE’ hali ifade eden metafizik bilgi; his, öngörü, sezgi gibi sübjektif unsurlara dayandığından, kişiyi belirsizlik ve tereddütlerle dolu bir kaosa mahkûm eder. Bu durum insanı sürekli şüphe ve kararsızlık içinde bırakır. Metafizik bilgi, bireysel deneyimlere ve kişisel inançlara dayandığı için evrensel doğrulardan uzaklaştırır, bu da belirsizlik ve uyumsuzluk yaratır.

Konu ister Sapanca’nın turizmi olsun, isterse sokakların kayıp ruhları olan sokak hayvanları… Karşımıza, insanca bir yaşam sürdürmek adına çözüm bulmaya çalıştığımız bir sorun çıktığında, ‘hissiyat, öngörü, popülizm, idealizm’ gibi gri bulutlar birden etrafımızı sarar. Bireysel çıkarlar, beklentiler, endişeler ve korkular bu tür ortamlarda adeta dans eder. Artık sarf edilen çabalar etkisini kaybeder, sesimiz duyulmaz, dikkate alınmaz oluruz. Artık Cassandra sendromunun pençesine düşmüşüzdür. Geçmiş olsun!

Cassandra, Apollon’un aşkını reddetmemiş olsaydı durum ne olurdu bilinmez ancak bugün için veriye dayalı yaşamsallık en makul çözüm gibi görünüyor. Bu nedenle, karar alırken ‘Görece’ ürünler yerine, ‘Veriye’ dayalı yaklaşımların tercih edilmesi daha olumlu sonuçlar doğurabilir.

Son cümle olarak şunu da söylemekte fayda olacaktır: Veriye dayalı bilimsel bilginin hayatımızdaki yerini her daim öne alalım ama eskilerin deyimiyle; ‘Hissi Kablel Vuku’ olan; yani şüphe ile başlayan ve içimize doğan iyi/kötü olacaklara dair hislerimizi de ıskalamayalım ama doğruluk cetveliyle ölçmeden hareket etmeyelim. 

Sendromsuz günler dileriz!

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...