Yerli ve yabancı bir çok seyyah geçmiş bu topraklardan. Özellikle tarihin erken dönemlerinden bu yana farklı amaçlar ile Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret eden batılı seyyahların aldıkları notlar ile şehirlerin tarihi hakkında önemli bilgilere ulaşmak mümkün olmakta. Seyahatnamelerinde Sapanca’dan bahseden seyyahların notlarını sizler için derledik.
Fransız Diplomat D’aramon (1548)
‘Aynı ismi taşıyan bir gölün kıyısında kurulmuş Sabangil (Sapanca) isminde bir köye geldik. Ertesi gün çok miktarda ağacın bulunduğu dar bir vadiden (muhtemelen Geyve boğazı) ilerledik ve Galatie be Bithinie’yi ayıran Sangary (Sakarya) isimli nehri, İstanbul’un fatihi I. Mehmed’in oğlu Bayasit (Bayazıt) tarafından yaptırılmış çok güzel bir köprüden (Alifuatpaşa’daki II. Bayazıt Köprüsü) geçerek Guyeme (Geyve) isminde bir köye geldik. Daha sonra Tavachy (Taraklı) isminde küçük bir kasabaya ulaştık.’ (Fahri Yıldırım, 333’ten 1933’e Seyahatnamelerde Sakarya, s.34-35)
Fransız Tavernier (1632)
‘İstanbul’dan ayrıldıktan sonra dördüncü gün, Şabançi (Sapanca) gölü kıyısında küçük bir kent olan ve iki kervansarayı bulunan Şabançi’de durulur. Gölün çevresi asla on milden fazla değildir ve gölde bol miktarda büyük balık avlanır; burada, üç meteliğe iki buçuk ayak büyüklüğünde bir turnabalığı satın aldım. Bir çok Türk padişahı bu gölden körfeze (İzmit) kadar bir kanal açtırmaya niyetlenmiş. Şabançi’den sonra, akşam Zakarat (Sakarya) adı verilen oldukça büyük bir ırmağın kıyısında konakladık. Irmak kuzeye doğru akıyor ve Karadeniz’e dökülüyor. Bir tahta köprü aracılığıyla (muhtemelen Kumköy’ün devamındaki Tavuklar köprüsü veya Trabzanlar köprüsü) ırmağı aştık ve bir çok balık tuttuk. Bu yörede ne köy ne de kervansaray var ama ırmağa bir mil uzakta halkının çoğu Ermeni olan ve Ada (Adapazarı) adı verilen büyük bir kent bulunuyor. Oraya adam göndererek çok güzel şaraplar ve gerekli olan soğuklukları aldırdık. Bu ırmaktan sonra, ertesi akşam yattığımız ve seçebileceğimiz dört kervansaray bulunan Kankoli’ye (muhtemelen Hendek’e) gitmek için bataklıklar arasında tahta köprüler üstünde ve şoselerde hemen hemen tüm gün yürüdük.’ (Fahri Yıldırım, 333’ten 1933’e Seyahatnamelerde Sakarya, s.38)
‘Göynük’ten kuzeye yedi saatte Taraklı kalesine geldik. Taraklı bursa tekfurunun yapısıdır. Osman Gazinin fethidir.(Evliya Çelebi burada Taraklı’nın Ertuğrul Gazi döneminde 1292’de oğlu Osman Gazi komutasında fethedildiğini işaret etmektedir.) Hâkimliktir. Yüz elli akçelik kazadır. Halen kalesi virandır. Ama kasabası bağlı bahçeli akarsulu, bir dere içinde beş yüz kadar mâmur hanlı, evleri tahta ve kiremit örtülü şirin bir kasabadır. On bir mihrap ve yedi mahalledir. Çarşı içinde camii de (Yunuspaşa Camii) güzeldir. Bir hamamı, beş hanı, altı çocuk mektebi, iki yüz dükkânı vardır. Hepsi kaşık ve tarak yaptıklarından şehre (Taraklı) derler. Dağları safi şimşir ağacı olmakla halkı bunları işleyip Arap ve Aceme gönderirler. Suyu ve havası lâtiftir. Deresi, içinden aktıktan sonra diğer bir nehir (Göynük suyu) Sakarya nehrine ulaşır.
Buradan (Taraklı) yine kuzey tarafa gidip yedi saatte Geyve Kalesi’ne ulaştık. Asıl adı Gekve’dir. Burası İzmit kalesini yapan İskender’in akrabasından kadın kral Gekve’nin koyun çobanları için yaptığı bir küçücük kaledir. O kral kadının adıyla anılır. Sonradan hafifleyerek Geyve demişlerdir. 712 tarihinde (1312) tarihinde Osman gazi’nin fethidir. Yüz elli akçelik kazadır. Üç yüz evli, bir camili, bir hamamlı, üç han, yedi çocuk mektebi olup, evleri tahta ve kiremitle örtülüdür. Bir kiremitli muazzam hanı olup han yakınlarında yirmi kadar dükkânı vardır. Bu kasabada kethüda yeri, yeniçeri serdarı, evkaf mütevellisi vardır. Hazret-i Burhan ziyaret yeri vardır. Bu zat Osmancık ile gelmiş olup burada gömülüdür. Şehir Sakarya nehrinden bir ok menzili uzaktadır. Bağ ve bahçesi çok olduğundan üzüm turşusu (şıra) ve Sakarya kavunu meşhurdur. İki kavunu bir ata yükletirler. Gayet iri ve lezzetli olur. Oradan (Geyve’den) kuzey tarafa köprüyü geçtik. Sakarya Nehri üzerinde (bugünkü adıyla Alifuatpaşa’da) Sultan Bayezid-i Veli’nin garip ve büyük bir köprüsü vardır. Köprünün yanı hep bostandır. Köprünün altından akan Sakarya nehri, aşağı dağlardan çıkıp Beypazarı şehri dibinden geçerek nice köy ve kasabaları sular ve Kocaeli’nden (burada bugün Sakarya Vilayetini kast ediyor) geçer, Razve adlı kasabada Karadeniz’e karışır.
Geyve’den ayrıldığımızın üçüncü saatinde Sakarya nehri kenarında bir yalçın kaya üzerinde Çoban kalesini gördük. İçinde adam oğullarından eser yoktur. Harap ve yebap durur. Eskiden Gekve adlı kadın kralın çobanları bu kalede oturup gelip geçenden baç alırlarmış. Aşağısı derya gibi Sakarya olup, ensesi yalçın dağda kale, yol ise fazlaca dar olduğundan halk mecburen baç (bir tür yol vergisi) verirlermiş. Oradan kuzey tarafa Sakarya nehri boyunca Ağaç denizi denilen ormandan geçtik. (Evliya Çelebi burada Adapazarı ve çevresindeki görünümü anlatmaktadır.) Burası bir ormandır ki, içinde şehir adamı olmayan nice garip kimseler kaybolup vahşi canavarlara kısmet olmuştur. Defne, ardıç, çam, ıhlamur ağaçlarının çiçeklerinin kokusundan insanın dimağı kokulanır. Güneş içine asla tesir etmez. Bu ağaçlıklar içinde nice bin tahta biçecek bıçkı değirmenleri olup gemi keresteleri keserler. Bu dağlar, dört sancak sınırında olup hakiki ağaç denizidir. Bir tarafı Bursa, bir tarafı İzmit, bir tarafı da bolu ve Kocaeli sancaklarıdır. Etrafı ancak bir ayda dolaşılabilir. Ama seçme yerleri bu Geyve yolu üzerinde olan kısımdır. Buradan geçip batıda Sakarya kenarında güneş tesir etmez bir lalelik ve akarsular kenarından kahvaltı yapıp (muhtemelen o günkü Yörükyeri bugünkü Karaçam köyü yakınlarında), ibadet ettik ve Allah’ın yarattıklarını seyrederek dört saat daha gidip Sapanca Kasabasında konakladık. Burası evvelce Erzurum’a giderken anlatılmıştı. Yine batıya giderek İzmit kalesine geldik.’ (Fahri Yıldırım, 333’ten 1933’e Seyahatnamelerde Sakarya, s.38-42)
Fransız Gardane (1808)
‘Nicee’den (İznik’ten) Ak-seraio’ya (Akhisar-Pamuova’ya) 14 saatte gidiliyor. Burada 150 ev var. Yöneticisi Bulba-kade (Balabanzade) olan 30 köyü kapsayan güzel Azar vadisinden geçiliyor. Bu yönetim ailede babadan oğla geçmektedir. Pamuk tarımı yapılıyor. Pamuğun topu (loku) iki kuruş, bir kentali (yüz kilosu) 45 kuruş. Susam yağı bitkisi gibi ardıçalr da bol miktarda. Aksaray’dan (Akhisar’dan) Sacharia (Sakarya) nehri üzerinde bulunan Geive’ye (Geyve’ye) dört saatte gidilir. Burada 400 ev var. Bir ağa tarafından yönetiliyor. Tahta, ipek, pamuk, buğday, arpa ve susam ticareti yapılıyor. Geyve’den Terachli’ye (Taraklı’ya) yedi buçuk saatte gidilir. Burada 400 ev var. İsmi burada gerçekleştirilen tarak ve ahşap kaşık ticaretine işaret eder. Duzgeh’ten (Düzce’den) Endez’e (Hendek’e) on bir saattir. Orman içinde elli ev var. Yolda kayın ağaçları o kadar yoğun ki kör kalmamak için ilerlerken kafalarımızı eğmek zorunda kaldık. Yakılmaya uygun temiz bir yağı kayın palamudundan çıkarıyorlar. Tüfek sesleri duyduk, bir savaş var. Ancak buradan gelip geçen her gezgin bu savaşın farkına varamaz. Tüm köyler siperlerle çevrelenmiş ve istihkâmlarla güçlendirilmiş. Fetihler yapan bir ırktan gelen Türkler, bu alışkanlıklarını devam ettiriyorlar. Hendek’ten Saban-jue’ye (Sapanca’ya) on saat. Haritalar Sapanca’yı gösteriyor. Burada elli ev var. Yol hâlâ ormanlar içinden geçiyor. Kaldırımlar çok kötü bir durumda ve bozuk. Bu Yunanlılar zamanından. Tahtalar üzerinden uzun ve güzel bir yol ile bataklığın üzerinden geçiliyor. Sapanca’dan Nicomedia (İzmit) dokuz saattir.’ (Fahri Yıldırım, 333’ten 1933’e Seyahatnamelerde Sakarya, 51,)
J. E. Dauzats (1855)
18 Haziran 1588 sabahı Galata limanından ayrıldık. Birkaç saat sonra İzmit’e geldik. Fakat körfezin dibinde bir dağa yaslanmış olan bu eski kenti ziyaret edemedik. Karaya ayak basar basmaz içeriye doğru yola çıktık. Yol iki küçük ırmak arasından geçiyordu, büyük ağaçlarla gölgelenmişti. Çadırımızı ilk defa güzel bir çayırda kurarak, ertesi gün çevreyi dolaşarak zaman geçirdik. Bir taraftan da müdürden istediğimiz iki klavuzu bekledik. Bu klavuzların iki görevi vardır. Öncelikle bir kentten diğerine yolcuya eşlik ederler. Her kentte klavuz değiştirilir. Ayrıca jandarma görevi görürler ve yollarda güvenliği sağlarlar. Bu kavaslara zaptiye denir. Bakıra çalan yanık tenleri ve ilginç giysileri onlara gerçekten kendilerine özgü bir görünüm veriyor. Dişlerine kadar silahlı ve en çekingen gezgine bile güven veriyorlardı.
Yakıcı bir güneş altında yürüyorduk. Fakat çok geçmeden muhteşem bitki türü karşısında bütün yorgunluklarımızı unuttuk. Her tarafta miyan kökleri, kestaneler, ıhlamurlar Avrupa’nın yetiştiremeyeceği yükseklikte idi. Yer yer, zamanla kofalmış gövdelerinde birkaç adam barındırabilecek, birkaç yüzyıllık muazzam kavaklar görülüyordu.
Böylece akşama doğru Sapanca ya vardık, geceyi orada geçirmek üzere hazırlandık. Halk bizi iyi karşılıyordu. Birkaç saat gittikten sonra, parası ile her istediğimiz zaman hayvanlarımıza saman ve arpa buluyorduk. Ancak etrafımızda davranışları şüpheli adamlar dolaşmaya başladı. Biz de tedbiri elden bırakmadık. Birkaç derviş mezarı bulunan bir yerde konakladık ve hepimiz sıra ile nöbet tuttuk. Uykumuz, çevredeki dağlarda yankılanan çakal sesleri ile bölünüyordu. Gün ışımasıyla birlikte Sapanca’dan ayrıldık ve bir dağı tırmanmaya başladık. Gözlerimizin önündeki manzaranın güzelliğine az rastlanırdı. Kendimizi bakir bir ormanda sanıyorduk. Yol, şelaleler, kayalıklar ve içine girilmez ağaçlıklar arasında yılankavi kıvrılıyordu. (1855 de Anadolunun Bir Köşesi Dauzats J.E. çev. Reşad Ekrem KOÇU)
Par Vital Cuinet (1880-92)
Sapanca nahiyesi; Bir nahiye müdürü tarafından idare edilen nahiye merkezi ve 73 köyden ibarettir. Anadolu Demiryolu’nun durağı mevcuttur. Sapanca nahiyesi, gölün kıyısında, kendi adını taşıyan güzel, zengin ve geniş ovada İstanbul ve Odessa’da çok sevilen elma-armut ve soğan-sarımsak ve meyve bahçelerinin ortasında bulunur. 15 ilkokulda 500 öğrenci eğitim görmektedir. 1887 yılında Hasan Fehmi Paşa tarafından, doğum yeri Batum’dan gelip Sapanca Cemile köyüne yerleşmiş hemşerilerine yönelik yaptırttığı güzel bir cami ve 160 öğrencinin okuduğu ilkokuldan söz etmek gerekir.
11’i imparatorluğa ait 15 cami, 2 öğrencisiz medrese, biri Ermeni diğeri Rum topluluğuna ait 2 kilise, 1 hamam, 10 çeşme, 5 halk fırını, 2 ipekböceği yetiştirme yeri, 17 dükkan ve mağaza, 24 kahvehane ve kervanlar için han (bir tür lokantalı otel) ve 1.230 ev/hane bulunmaktadır.
Ayrıca 16 çiftlik ve sapanca gölüne dökülen çaylar üzerinde 16 değirmen bulunmaktadır.
Sapanca nahiyesinin (73 köyüyle beraber) 1892 yılı nüfusu; Müslümanlar 13.000 kişi (12.000 yerli, 1.000 Muhacir) % 87, Gregoryen Ermeniler 1.100 kişi (% 7), Rum Ortodokslar 900 kişi (% 6) olmak üzere toplam 15.000 kişi.
Sapanca nahiye merkezinde nüfus; Müslümanlar 5.600 kişi (5.000 yerli, 600 Muhacir) % 76, Gregoryen Ermeniler 900 kişi (% 12), Rum Ortodokslar 880 kişi (% 12) olmak üzere toplam 7.380 kişi. (La Turquie d’Asie)
Fahri Yıldırım Kimdir?
Cavit Yıldırım’ın üç erkek çocuğunun büyüğü olarak 1979 yılında Sakarya Pamukova Bayırakçaşehir köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Pamukova’da tamamladı. Anadolu Ü. Sanat Tarihi Bölümünü bitirdi. 2003 yılında aynı bölümde ‘Sakarya İlindeki Bizans Dönemi Kaleleri’ teziyle yüksek lisansını tamamladı. Söz konusu tezi 2004 yılında SBB tarafından ‘Sakarya Kaleleri’ adıyla kitaplaştı.
2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı oldu. Tanıtma Genel Müdürlüğü Strateji ve Yayınlar Dairesi’nde dünyanın hemen her yerinde dağıtılan broşürlerin metin yazımlarını gerçekleştirmektedir.
2008 yılında SBB tarafından ikinci kitabı ‘Sakarya Köprüleri’ yayımlandı. Aynı yıl ‘Uzman’ oldu.
2010 yılında üçüncü kitabı ‘Seyahatnamelerde Sakarya’ yayımlandı. Halen Gazi Üniversitesi’nde Bursa’yı konu aldığı doktora çalışması tez aşamasındadır. Sakarya tutkusunu olan yazarın elinde Sakarya hakkında yayımlanmamış Osmanlıca kitaplar, belgeler, fotoğraflar, kartpostallar, Sakarya’da basılmış kitaplar, Sakaryalı sanatçılara veya yerel halk müziği ekiplerine ait plaklar, Sakarya’da düzenlenmiş spor müsabakalarında verilmiş madalyalar, plaketler, her türden onlarca efemera bulunmaktadır.
Kaynak:
Fahri TUNA (Fahri Yıldırım ve Seyyahların Sakarya’sı)
Fahri TUNA (Seyyah Vital Cuinet’den 120 yıl önceki sakarya)
Yazar Fahri YILDIRIM (333’ten 1933’e Seyahatnamelerde Sakarya)