Sapanca INFO

Şehrin Izdıraplarında Her Gün Azar Azar Ölmek! -1

‘’Onun arabası var, güzel mi, güzel. Bastı mı gaza, gider mi, gider? Maalesef ruhu yok’’ Vedat SEVGİGÖR Sapanca INFO okurları için paylaştı.



‘’Onun arabası var’

Zamanla belki bir yazı dizisine dönüşecek olan konumuza başlık olarak 90’ların hit şarkısından esinlenip ‘Onun Arabası Var Özel mi Özel, Bastı mı Gaza Gider mi Gider’i mi? Araba hoparlörlerinin arabesk feryatlarından ezberime yerleşen ‘İlle de Sen, İlle de Sen ‘’ acılı nakaratını mı? Ya da ‘Şehrin Izdıraplarını mı’’? seçsem bilemedim. Karar vermekte zorlandım. Türlü başlık isimleri üşüşse de zihnime, özellikle akademik bir başlık seçmedim. Açık bir çağrı ve mektup olarak kaleme aldığım bu yazı muhataplarımın hayatın hız limitlerini aşarken dikiz aynasından umarsızca baktıkları ve hiç tınlamadıkları bir gerekli-gereksiz uyarı levhası hükümsüzlüğünde kalabilirdi. Böylelikle şehir denilince alnımıza sanki doğuştan yazgılı ızdıraplara atıf yapan popüler bir başlıkta karar kıldım. Bir zamanlar reklam billboardlarında dev harflerle yazılmış çok meşhur bir spot cümle vardı; ‘’Buraya Bakarlar’’ Ben de diyorum ki; Başlık on numara ve bu yazıyı okurlar!

Girizgâhı uzun tuttum ve mevzuya henüz giriş yapamadım biliyorum dostlar. Gecenin bir yarısında Allah ne verdiyse (kas-bacak gücü) o nispette gaza abanarak körükleyen acayiplerin asfaltı ve ruhumuzu eze eze akan arabalarının motor homurtularının sonlanmasını minicik bir ümitle de olsa bekliyorum. Bir zamanların tarım toplumlarının sessizlik ve dinginlik makamlarını işgal eden makineler çağı tanrılarının sesinin kısıldığı an aslında mütevazı huzurumun geceye karıştığı ve samanyolundaki yıldızların kıpır kıpır ışıltılarıyla ruhumun da buluştuğu an olacak. Şehre taşındığımdan bugüne hasretle beklediğim bir başlangıçtır o.  Aynı zamanda hiçbir vakit başlayamadığım ve belki de ancak mezarımda herkesten ve makinalardan uzakta ve sonsuzluğun kapısında başlayabileceğim bir başlangıç… Yazıyı bir bilmece kıvamına getirmeden konuya gireyim artık değil mi?

Farkında olsak da olmasak da beni, sizleri, hepimizi topyekûn ve her gün azar azar öldüren modern çağın virüslerinden birinin adıdır GÜRÜLTÜ ve sekiz küsur milyar nüfuslu gezegenimizin şehirlerinin kılcal damarlarına kadar bangır bangır bulaşmış durumdadır.   Uykusuz gecelerimin aşikâr faili, acımasız, şımarık ve de küstah bir aymazlıkla mütemadiyen sinir sistemimi tahrip ederek beni insan suretinde bir zombiye dönüştüren ve kalabalık etkinliklere yönelik sevecenlik ve sempatimi de aşağı çeken o arsız düşman. Bu nedenle kirliliğini saçanlara mahşerde dahi -evrensel insan hakları beyannamesinden değil Allah’ın bir kulu olmaktan mütevellit-hakkımı asla helal etmeyeceğim ve istikbaldeki çağlardan birinde adının sözlüklerden ve dimağlardan gerekirse bir kültür diktası tarafından ebediyen silinmesini hayal ettiğim bir olgudur o.

Yılda üçyüzaltmışbeş tam gün (geceler de dahil çünkü) musallat olup kulaklarımı, beynimi ve hatta rüyalarımı kemiren bu yapay asalakın türevlerinden birinin bana kazandırdığı tek şey _olumlu ya da olumsuz bir nitelik mi henüz kestiremesem de- ve belki inanmayacaksınız ama şarkı-türkü repertuvarımın hayli zenginleşmesi oldu. Çünkü yaşadığı kentte sahile inen bir cadde de oturuyor bu bahtsız ve de öngörüsüz kişilik!

Adına arabesk-fantezi-pop-rock ya da şu bu denilen ve merdiven altı bir popülizmden ve niteliksizlikten binlercesi sürekli fışkıran ahenksiz-içeriksiz-sığ ve özüne-klasına yabancılaştırılmış enstrümanlar ve lakırdılar yığını şeklinde arabada, sokakta, kafede, tvde radyoda beynimize vura vura çivi gibi çakılan bu yapımları bir sosyal girdaplar gerçekliği olarak kabullenmek zorunda kaldım artık.

Her ne kadar bazı aydınlar toplumsal adab-ı muaşeret (saygı, görgü, nezaket) ve yüksek sanat zevki ve estetik gelişime öncülük edecek bir kültür aristokrasisinin yokluğundan şikayetle gündelik hayatta kimi zaman bir profesör ile onun makam otomobilini kullanan şoförün aynı müzik zevkinde buluşmasının entelektüel çilesini çekiyor olsa da, bendeniz sadece okuryazar zaviyesinden bakan biri olarak bu kanaate mesafeli duruyorum. Toplum rengârenk şüphesiz ve birisi arabesk dinler, öteki sanat müziğini sever, beriki Anadolu rockta bulur kendini.

 Doğrusu kimi arabesk-fantezi-pop şarkıcılarımızın Türkçe bir eseri seslendirirken güzelim Türkçemizin kadim dilbilgisi kurallarını ve fonetiğini katleden eğip-büken, keyfe keder uzatıp kısaltan ve kulakları tırmalayacak kadar yavanlaştıran yorumlarını toplumsal linç yemeden eleştirebilecek takati ve cesareti hala buluyor olsam da kendimde, yine de müzik zevklerimizdeki farklılıklara hürmeti ilke edinen bir çizgim var. Özetle kim hangi tür müziği dinliyorsa dinlesin. Benim derdim bana ve sokağıma dayatılan şehir zorbalığında yalnızca… Şehrimize ve huzurumuza yapılan saygısızlığa isyanımı sert ve irtifasını bile-isteye düşüreceğim cümlelerle aşağıda izah edeceğim. Mazur görün.

Meskûn mahalde (içerisinde insan barındıran) yani sahile inen caddeye sıralı binalarda hastası var, yaşlısı var, bebeği var, sabah ekmeğinin-rızkının peşinde fabrikasına gidecek işçisi, okula gidecek öğrencisi-öğretmeni var değil mi?

Ve vaziyet bu kadar insancıl ve insana dair iken senn eyy! modern zamanların şehir eşkıyası-magandası rolünü benimsemiş ve nezaket erdeminden nasipsiz kardeşim, gecenin bir yarısı bangır bangır höykürttüğün ve şu kış gecesinde dahi uykumdan zıplattığın bağırtınla bütün bir şehrin huzurunun ve ana sütü gibi helal dinlenme hakkının cellatlığını yapıyorsun.

Hayatında kendini gerçekleştirecek sahici ve insani bir başka meziyetin olmadığından mıdır, fiyaka sattığın o araba ile zatını-zırtını ancak ifade edebiliyorsun?

Bilmiyorum.

Bir sonradan görmüşlükten olduğu muhakkak ve üzerine yapışan nobranlıkla fevkalade iğreti duran ve bir türlü sindiremediğin üç beş milyonluk zenginliğin iflah olmaz görgüsüzlüğünü mü üzerimize boca etmeye çalışıyorsun?

Bilmiyorum.

Çocukken aile efradından yeterli sevgiyi ilgiyi onayı mı göremedin ya da dünya senin etrafında dönüyor denilerek aşırı ilgiyle mi şımartıldın?

Bunu da bilmiyorum.

Okulda öğretmeninden askerde komutanından çokça azar mı işittin?

Gerçekten bilmiyorum. 

Kamusal huzura taammüden kast eden Çukur dizisindeki kötü adam karakterli ve şehrin bütün caddeleri babamın malıdır ulann! modundaki aymazlık ve hoyratlığının ve kamusal alan-ahlak-edep-sınır-görgü tanımazlığının ve bu sonsuz evrendeki zerrecik-zatına binlerce ışık yılı mesafedeki medeniyet güneşinden nasipsiz bedeviliğinin ve tepeden tırnağa narsist kişilik bozukluğunun analizi ve tedavisi belki de tamamen psikiyatri ilminin konusudur.

Matbuat ve mürekkeple pek bir işin olmadığından bu yazıyı okuyup okumayacağından emin olamasam da çağrımı yapıyorum;

Bin yıldır aynı coğrafyanın insanıyız, aynı milletin evladıyız, mazimiz bir, yolumuz da atimiz de medeniyet ve insanlık değerlerinde daha çok buluşarak daima bir olacak inşallah.

Bu nedenlerle ve bütün içten dileklerimle diyorum ki; iyi insanlarla hemhal olarak mı, yoksa bir camide muhterem bir imamın arkasında saf tutarak mı, ya da gözlüğünün üzerinden derin derin bakan bir psikologdan makul bir terapi alarak mı ruhundaki yaraları onarırsın ve büyük bir sistemin zerresi olarak ve haddini (sınırlarını) bilerek yaşayacağın toplumda- faydası yoksa da zararı da olmayan- bir insanlık irtifasına evrilirsin? Bunun kararını sen ver.

 Yaşamının merkezinde muhtemelen yüce bir aşk ve anlam mertebesinde konumlandırdığın metal güzeli fiyakalı makineden yükselen hoyrat cazgırlığınla  şehrimizin huzuruna -kişisel sözlüğünde kalbini az da olsa titretecek böyle bir kelime var ise- lütfen ama lütfen saldırma artık.

Ha unutmadan bir de; kendi evini elbette bir çöplüğe çevirme hakkın ve özgürlüğün var fakat kamu idaresinin ve belediyelerimizin bin bir emekle inşa ettiği sahillerimizdeki parklara, piknik alanlarına, yol kenarlarına, ve bir gün idrak edebilirsen eğer   sabrını ve şefkatini sen de dahil kullarından esirgemeyen Yaradan’dan hediye denizlerimize ve ormanlarımıza mangal kömürünü, izmaritini ve içtiğin suyun plastiğini-poşetini, çer-çöpünle rastgele fırlatma olur mu?

 Unutma, insanın kullanıp bıraktığı mekân onun karakterini bir ayna gibi yansıtır. Ve aslında oraya bıraktığı- fırlattığı şey bizzat kendi karakteridir.

 Şehirde birlikte yaşamanın huzur ve erdemine davet eden bu çağrımı dikkate alacağını umut ederek pek kıymetli arabanın farlarından öpüyorum.

Şayet çağrıma dikiz aynasından bakıp sırıtarak ve umursamadan tınlamadan geçip gidersen diyeceğim ki;

‘’Onun arabası var, güzel mi, güzel
Bastı mı gaza, gider mi, gider?
Maalesef ruhu yok’’

Not: Gürültü şiddetinde nedeniyle maruz kaldığımız psikolojik eziyetten bir nebze kurtularak zihinsel dinginlikte huzur bulmak için ülkemizin uluslararası alanda rekabet eden ilk yerli satranç taktik mobil uygulamasını aile boyu güvenle kullanabilirsiniz.

27 Yorum

Mehmet DAL 20 Şubat 2024 at 19:48

Kaleminize yüreğinize sağlık çok güzel konuya dikkat çekmişsiniz…

Cevapla
Aytaç 20 Şubat 2024 at 20:14

Vedat hocam yazın harika. Ama onların bu yazıdan hiç haberi olmayacak maalesef. Virüs gibi sarmışlar etrafımızı. Ama en çok şuna sevindim. İçini dökmüşsün. Gönlümüze tercüman olmuşsun 👏👏☺️

Cevapla
Ali Akbey 21 Şubat 2024 at 04:21

“Kalem kullanmak bir sanattır”

Cevapla
Fatih A. 21 Şubat 2024 at 05:06

Yaşamıyor, yaşıyormuş gibi davranıyor
Sevmiyor, seviyormuş gibi davranıyor
Gülmüyor, gülüyormuş gibi davranıyor
Ağlamıyor, ağlıyormuş gibi davranıyor
İNSANOĞLU

İnsanın insan olması gerektiğini hatırlatan bir yazı, emeğinize sağlık.

Cevapla
Hakan Alemdağ 21 Şubat 2024 at 05:13

Yaşadığımız şehir sokak ve bulunduğumuz an o kadar önemliki yazarın makalesinden sonra daha iyi anladım. Kimi şair olur ve bir bestekarın elinde şahesere dönüşecek şarkı sözü yazar yani,
Bazen gizli bir günah
Bazen dilde bir eyvah
Bazen olmayan sabah
Bu şehrin geceleri
Kimini yakıp gitti
Kimini yıkıp gitti
Seni de alıp gitti
Bu şehrin geceleri

Yazarımız Vedat kardeşim gibi bazıları da uykusundan olup toplumsal mesaj verip daha yaşanabilir bir kent için böyle bir yazı kaleme almak zorunda hisseder kendimi
Bir şehirde yalnız değiliz unutulmamalıdır

Cevapla
Ufuk 21 Şubat 2024 at 06:06

Vedat müdürüm, kalemin bu kadarmı iyi olur..?

Cevapla
Ersin 21 Şubat 2024 at 06:10

Kalemine sağlık önemli konu.

Cevapla
Murat 21 Şubat 2024 at 06:33

Kıymetli üstadım yazınızın derinliğini anlayabilmek için dönüp tekrar okumam gerekti. Yazınızı harika bulmaktan öte söyleyecek çok şeyim yok ☺️ Kaleminizin ustalığı profesyonelliğe dönüşmüş bence en kısa zamanda ulusal basında yazılarınızı yayınlamalısınız. Bir sorundan yola çıkarak son 30 yılın toplum sosyolojisinin foto ortaya koymuşsunuz. Gürültü başta olmak üzere deniz ormanın ve her türlü çevre sorununa dokunuşunuz. Hele bir tespitiniz var ki bence özlü bir söz olarak da kullanılabilir. İnsanın kullanıp bıraktığı mekan onun karakterinin aynısıdır… Kaleminize sağlık yüreğinize sağlık☺️

Cevapla
A.AYTAÇ 21 Şubat 2024 at 06:51

Bilinmez diyar içinden geldik, DÜNYA denen göz alıcı pencereden, bakmak için kısacık vaktimiz var. Sıramız geldiğinde, Bilinmez diyara geri döneceğiz. Değerli vaktinizi, kıymetli yazılar yazmak için kulladığınız için saygılar sunuyorum.

Cevapla
Ananke 21 Şubat 2024 at 09:15

Çok gerilerde kaldı
Bizi bazen bir şiirin uyandırdığı sabahlar
Durup dururken içimizde parlayan sevinci tutuşan ümitler. Güzel ve anlamlı makaleler.
Geçmişten günümüze saygının,saygısızlıkla.sevginin,ihanetle. Dostlukların , düşmanca son bulduğu. Toplumun toplumca yaşamayı unuttuğunu hatırlatan bir makale olmuş. Kaleminize yüreğinize sağlık…

Cevapla
Yunus emre 21 Şubat 2024 at 10:13

Hocamızdan rabbim razı olsun gençlerimiz bu özenti den bir an önce kurtula bilmeleri için kul hakkına çoğu yerde değinmek gerek

Cevapla
Babasultan Özcan 21 Şubat 2024 at 18:19

Tek kelimeyle “Harikulade”..!

Cevapla
Hasan Erat 22 Şubat 2024 at 11:24

Mükemmel bir yazı olmuş. Dil ve yazım çok akıcı yormuyor aksine niye bitti devamı nerde dedirtiyor. Klasik bir toplumsal mesaj asla değil bir kitaba evrilebilecek nitelikte, çok ince ayrıntı ve mesajlara sahip tebrik ederim sadece kendinizin değil bizimde duygularımızı kaleme aldığınız için.

Cevapla
A. KARAYILAN 22 Şubat 2024 at 17:34

Kaleminize sağlık…

Cevapla
Barbaros 22 Şubat 2024 at 19:58

Vedat bey benimde inanılmaz kızdığım, hoyratça söğdüğüm bu yaratıklar her yerde maalesef.
Aile terbiyesi almamış bu yaratıklara devlette müsade ettiği için önüne geçemiyorlar.
Bu nobranlardan bir tanesi bu yazıyı okusa (mümkün değil ama) yine anlamaz!
Ben bu yaratıklatı önce Allah’a sonra İlber Ortaylı hocaya havale ediyorum.
Kalemine yüreğine sağlık.
Selâmlar..

Cevapla
Harun BÜYÜK 22 Şubat 2024 at 20:11

Kesinlikle yazar ile aynı fikirdeyim . Emeğinize , ruhunuza sağlık , kaleminiz hiç kırılmasın temennim . Vurdumduymaz , aymaz , bilgisiz ,aç gözlü , hırsız , arsız , cahil cüheladan çektiği kadar hiç bir canlıdan çekmedi bu güzel yeryüzü.

Cevapla
Bilgin 22 Şubat 2024 at 20:53

Çok güzel tebrik ediyorum

Cevapla
Erol Aksu 23 Şubat 2024 at 07:48

Sevgili Vedat hocam al bendende o kadar demekten kendimi alamayacağım. Çok güzel bir konuya değinmiş siniz. Adam cenaze töreni yapılan bir yerden geçerken bile müziğin sesini kapatmayı akıl edemeyecek kadar akıl ve ahlak yoksunu insanlarla aynı toplumda yaşamak benide o kadar rahatsız ediyor ki müdahale etmemek için çok zorlanıyorum.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Sevgiyle kalın hocam.

Cevapla
Büşra Bayraktaroğlu 23 Şubat 2024 at 12:00

Her bir cümlenin ayrı bir geçmişi ayrı bir geriye dönüş hissiyatı var.elinize, emeğinize sağlık…

Cevapla
İrfan Özet 25 Şubat 2024 at 13:32

Şehir kültürüne henüz adapte olamamış yığınlarla bir arada yaşamanın sosyolojik maliyetlerine işaret eden bu edebi temalarla yüklü değerli yazınızdan dolayı sizi tebrik ederim Vedat hocam. Kaleminize sağlık

Cevapla
Adem Kaya 23 Şubat 2024 at 17:23

Duyarlılığınız için, böyle bir konuyu ele aldığınız için teşekkür ederim size. Ruh dünyanızdaki kalitenizi ele aldığınız konularda altını çize çize, üstüne basa basa vurguluyorsunuz. Belki bu konu ile de ilgili olabilir ama bir sonraki konu başlığı insanın ölümü ile insan aklının ölümü arasındaki ince çizgi olabilir. Zira yazınız, yapıtınız beni çoook farklı yerlere götürdü. Selamlar, başarılar…

Cevapla
Vedat SEVGİGÖR 23 Şubat 2024 at 21:30

Dostlar,
Kıymetli yorumlarınızda ifadesini bulan zarif teveccühünüzden dolayı çok teşekkür ederim. Yaşam paylaşmakla ve varlığınızla güzel 🙂

Cevapla
Gizem 24 Şubat 2024 at 06:31

Herşeyin başında eğitimsizlik geliyor
Eğitim evde başlar okulda devam eder
Adabı muaşeret kuralları tekrar gelmeli ve dersleri kreşlerde başlamalı bence
Ağzınıza sağlık Vedat bey toplumsal sıkıntılarımızı kaleme almışsınız 👏🏻👏🏻

Cevapla
Sefa Yılmaz 24 Şubat 2024 at 20:47

Kalemine Yüreğine Sağlık Hocam Kalabalık şehrin girdabında hislerimize tercüman olduğun için teşekkür ederiz

Cevapla
Malati (EKY) 24 Şubat 2024 at 20:48

Bu yazıyı okuyorken aynı zehre maruz kalmak… Kulaklarımızın isyan ettiği, gözlerimizin şiddetle kapanmaya çalıştığı, kalbimizin “Ya sabır!” deyip dudaklarımızın açılmamak için kendini zorladığı bir şey. Şey diyorum çünkü tarif edemiyorum.

Cevapla
Oya Özcan 25 Şubat 2024 at 07:20

Vedat bey yine çok güzel bir konu ve yine çok güzel bir yorumla farkındalığımızı arttırdınız. Sevgi ve Saygı olmadığı sürece insanoğlun da ne yazık ki hep böyle gürültüleri dinlemeye devam edeceğiz.

Yüreğinize sağlık …

Selamlar

Cevapla
Malike 26 Şubat 2024 at 19:32

Merhaba Vedat Bey, yazınızı okudum. Kaleminize sağlık, akıcı bir dille yazmışsınız, okurken sohbet ediyormuş hissi vermişsiniz. Yazıda bu hissi verebilmek kolay değildir, tekrar tebrik ediyorum.

Duyarlılık gösterdiğiniz konu benim için de büyük önem taşıyor. Bir toplumu analiz edebilmek için en çok satılan kitapların niteliklerine, tv de izlediklerine ( reyting alan diziler önemli bir gösterge olabilir) bakılabilir. Ne yazık ki toplum olarak dönüşüyoruz. Keşke ilkokullarda sevgi/ saygı/ duyarlılık/ nezaket ve empatiyi içeren aynı zamanda tüm bu değerlerin insana saygınlık kazandırdığı mesajını veren bir değerler dersi olabilseydi. Ya da Sanatsal faaliyetler hayatımızda daha görünür bir konumda olabilseydi. Uygar olabilmenin yolu küçük yaşta verilen eğitimin niteliği ile bağlantılıdır. Dolayısıyla çözümler çok da zor değil aslında. Sadece uzunca bir zamana ihtiyaç var. Bir neslin eğitimi kadar… V.Hugo; “uygar bir toplum olmak için eğitime babaannelerinizden başlayın” sözünü boşuna dememiş:)

Paylaştığınız için ayrıca teşekkür ederim. Kaleminiz daim olsun. Sevgilerimle

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...