Sapanca INFO

Sapanca ve Ateş

Sapanca’nın insanla olan ilişkisi ateşe benzer. Bir yanı içten, sevecen ve huzur verici. Bir yanı sıcak, kavurucu ve korkutucu.



… Sapanca’da misafir iken çıkan yangında yaşamını yitiren
Doğukan KAYA ve Aleyna Songül KARA anısına! …

İnsanoğlu ilk defa ateş yakmayı keşfettiğinde hayat birçok açıdan daha kolay hale geldi. Bulunduğu/icat edildiği dönemde hayata tutunmanın en anlamlı hali oldu belki de ATEŞ. Bir taraftan ısınmak için, diğer taraftan hem bir ışık kaynağı hem de korunmak için etrafında toplanılan bir araçtı artık. İnsanlar ateşi yemek pişirmek ve sosyalleşebilmek için kullandılar. Yani ATEŞ, bulunduğu zaman için teknolojik bir ilerleme olurken, etrafında şekillenen bir kültürü de beraberinde getirdi. 



Sapanca, Akyazı, Karasu, Geyve, Akhisar, Taraklı gibi ilçeler Osmanlı donanması için “Kereste Keşen” (kereste çeken) kazaları idi. Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nde şöyle anlatır buraları: “… Sakarya Nehri boyunca “Ağaç Denizi” denilen ormandan geçtik. Burası bir ormandır ki, içinde gölgenin yabancısı olan nice garipler kaybolarak vahşi hayvanlara yem olmuştur. Defne, ardıç, çam, ıhlamur ağaçlarının çiçeklerinin kokusundan insanın damağı kokulanır. Güneş içine asla tesir edemez.” 

Evliya Çelebinin “Ağaç Denizi” dediği, atalarımızın hayat mücadelesi verdiği bu topraklara günümüzün modern Homo Sapiensleri Turizm Cenneti diyor. Bu dünyanın Tanrısı kim?, kimleri bu cennete sokup yaşatıyor belli olmasa da her giren muhakkak ATEŞ yakıyor. 

Prof. Dr. Mustafa İSEN’in “Cennetten Düşen Bir Damla” ya benzettiği Sapanca, yakılan ateşlerle cehenneme dönüşmesin, bu ateş hiç kimsenin ocağına düşmesin. Bundan sebep ve duygularla Sapanca INFO olarak ATEŞ hakkında hasbihal etmek istedik.

İç içe olduğumuz olguların kökenini bilme arzusu, yaşadığımız hayatın anlamlaştırılması dürtüsünden ileri gelir. MÖ 1200 lerden beri bu topraklarda yaşadığını bildiğimiz insanlardan geriye kalan izler ne kadar basit gözükseler de bugünkü hayatımızda asla basite alamayacağımız sayısız unsurun oluşumuna temel olan bir dünyanın yansımalarıdır aslında. Bu nedenle ATEŞ gibi görece basit olan şeyler anlamca derin ve bir o kadar da önemlidirler.

Güneydoğu Louisiana Üniversitesi’nden psikolog Matt ROSSANO, ATEŞ’in birleştirici gücünün atalarımızdan kalma bir alışkanlık olduğunu ve ateşin iletişimi nasıl artırdığını şu şekilde anlatır; “Ateşin sizi tam da o mekana ve o ana odaklaması gibi bir özelliği vardır. Böylece insanlar dışarıdan gelen dikkat dağıtıcı unsurlara takılmak yerine, yalnızca birbirleriyle olan iletişime konsantre olurlar.”

ATEŞ; bütün canlılar için hayatın kaynağını ve devamını temin eden ısı, atomlardan galaksilere kadar kainattaki bütün varlıkların döngüsünün sağlayıcısı, bütün canlılardaki içgüdülerin muharriki, insandaki tutku ve arzuların motor gücü, sevginin, özlemin, hasretin ve aşkın tetikleyicisidir. 

ATEŞ, keyif için değil de temel ihtiyaç olarak kullanıldığı zamanlarda insanlar ateşin ısı, ışık ve yemek pişirebilme gibi özelliklerinden faydalanabilmek için iş birliği yapmak zorundaydı. Yüzyıllar sonra amaç değişmiş olsa da ateşi hala birliğin, beraberliğin ve iletişimin bir aracı olarak görmek gerekir. 

ATEŞ; insana temiz ve pak olmayı, her daim aydınlanmayı ve aydınlatmayı, ışıltılı ve parlak bir hayat sürdürmeyi anımsatır. 

ATEŞ; alev alev yukarılara doğru yükselen ve yorulmadan her dalgada bu çabasını bir ritüel gibi tekrarladığında her daim hareket ve faaliyet halinde olmayı, sürekli ileriye ve yukarılara doğru tekamül etmeyi böylece fizikten metafiziğe doğru seyreden kutsal seferin yorulmaz yolcusu olarak insana potansiyellerini harekete ve eyleme dönüştürmeyi fısıldar.

ATEŞ; ısıtan ve ışıtan görkemli doğasıyla, derin bir sükut içerisinde alev alev dalgalanan tanrısal bir dilin sessiz bir tercümanı olarak karşısına dikilen insanda bir huşu yaratmasının yanı sıra insanı kendine cezbeden bir çekim gücüne de sahiptir. Böylece ateşin karşısında dikilen insan, ateşin dalgalanan aleviyle derinlere dalar, köklü muhasebelere koyulur ve son tahlilde sadece fiziksel olarak aydınlanmaz aynı zamanda manevi bir uyanış ve aydınlanma imkânı da yakalar.

ATEŞ önündeki sessizlik hiçbir zaman garip hissettirmez mesela. Çünkü gördüğünüz manzara zaten yeterince ilgi çekicidir. Sadece alevlerin çıtırtılarını izleyerek ve o tatlı is kokusunu içinize çekerek hiç konuşmadan bile vakit geçirebilirsiniz.

Velhasıl, ateşin insanla olan ilişkisi gibi Sapanca’nın da insanla olan ilişkisi bulunur ki, biz bu halis ilişkinin hep güzel taraflarına dikkat çekmeye çalıştık. Ama her ilişkinin kontrol altında olması gereken tarafları da vardır. Her birimizin Sapanca ile ilişkisinde eminiz ki nefesleri kesen güzellikler yanında, nefes aldırmayan sınır çizgileri de bulunmaktadır. Bizim ateşle olan mesafemiz de tıpkı kendimizle ve ilçemizle olan mesafemiz gibidir aslında. Hem içten ve sevecen hem de yakacak kadar sıcak ve kavurucu.

Bizler gibi ilçemize misafir olan her bir ziyaretçi de konakladığı bungalov veya villanın önünde/içinde yaktığı ateşi kontrol altına alabilmenin yollarını bulduğunu düşünüyordur. Ancak unutmamak gerekir ki ateş  beslenmemizi ve böylelikle zihinsel gelişimimizi, toplumsal yapımızı, kültürel birikimimizi, etrafındaki insan halkalarında söylenen şarkılarımızı türkülerimizi, medeniyet kurucu bir unsur olarak olumlu etkileyebileceği gibi ona gereken saygıyı ve özeni göstermediğimiz andan itibaren de dünyada ki cennetimizi ve dahi bütün ekolojik sistemi alevleriyle yutan bir cehenneme dönüştürebilir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki ATEŞ; bir yandan korkutucu bir yandan huzur vericidir. Sınırları vardır ateşin, bir yere kadar yaklaşabilirsiniz ona. Sınırı geçenler yanıp kül olurken, sınırını bilenler içinse huzur barındırır içinde.

Sınırlarımızı bilelim, kendimizi koruyalım, Sapanca’mızı koruyalım!

Kaynak
TRT – Gönül Dağı 79. Bölüm
Tahir Erdoğan ŞAHİN – Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Mehmet Mekin MEÇİN – Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi
Nimet YILDIRIM – İran Kültüründe Ateş
sapanca.com.tr

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...