Sapanca INFO

Seyahat Notları-2

Dr. İsmail KOÇ’un 8 Haziran -1 Temmuz 2022 tarihleri arasında Sakarya – Samsun – Artvin – Ardahan – Kars – Iğdır – Ağrı – Van – Muş – Ankara – Sakarya güzergâhında geçen, Anadolu’nun insan, yeşil, su ve toprak kokan hikâyelerine tanıklığını ele aldığı seyahat notlarının 2/3 nci bölümüdür.



… 

Hopa’da Gün Doğuyor

Sabah Karadeniz’e rengini katan güneş bizimde camımıza dokunuyor. Otelin restoranında Karadeniz’e karşı bir kahvaltı yapıyor ve Hopa’nın sokaklarında gezmeyi hayal ediyorum.

Kapıdan çıktığımızda sonu görünmeyen tır kuyrukları bizleri karşılıyor yine… Çileli yolculuk diyorum sizinki be… Allah derman versin.

Otelimizin hemen yakınındaki Artvin Çoruh Üniversitesinde sunumumu gerçekleştirmek üzere okula varıyor ve sunum salonumda biraz erken olmak ile beraber yerimi alıyorum. Benden önceki oturumun konusu “göç, kalkınma ve yoksulluk” .. tabi konu malumunuz “göç” olunca etkileyici sunumlar oluyor… İnsan göçmekte olan bir varlık neticede…

Kendimizi hiç göçmeyecekmiş gibi bir yerlere ait hissedip insan olma kimliğinden kendimizi beri tutup, renklerimiz, statülerimiz ve makamlarımız asıl olanı görmemizi engelliyor bazen… “Ben bir insanım demişti Suriyeli bir genç” Çoğunluğu geçmişinde muhacir bir toplumun yoksulluk ile mücadele etmesi kuşkusuz kaçınılmaz. Kalkınma iktisadında yoksulluk tanımlamalarına bakıldığında genellikle mutlak yoksulluk avcı-toplayıcı dönem toplumlarında, göreli yoksulluk tarım toplumlarında, öznel yoksulluk sanayi toplumlarında ve insani yoksulluk da kentli yada hizmet toplumlarında görülmektedir. Yoksulluğun göreli bir kavram olmasından hareketle insanın bulunduğu yerde mutlu olabilmesinin yoksulluğu giderici bir ilaç olarak kullanabileceğini söylemeliyim. İnsan bulunduğu yerde mutlu ise bu görünmez enerjisini önce şahsına, sonrasında ailesine, çevresine ve ülkesine yansıtacaktır. Hopa’yı ve Hopa insanını mutlu, enerjik ve çalışkan gördüm…

Öğlen yemeği için çarşıya çıktığımızda arabayı park ettim ve sokaktan geçen bir gence “Hopa’ya geldiysen ne yemeden gitmemelisin ey genç kardeşim”  dedim ve ikiletmeden bana “Yumurtalı pide yemelisin” abiciğim dedi”. Hemen köşe başında bulunan “Koliba Pide” isimli bir esnafa vardık ve Hopa’nın meşhur yumurtalı pidelerini yemeye koyulduk. 

Gerçekten çok lezzetliydi. “Koliba” ismine gelince; rahmetli babaannemden  çok aşina olduğum bir kelime.. “Kolibadan yemekleru getur”. Gürcüce ve Lazcada “koliba” şeklinde kullanılan bu kelime Türkçemizde “kulübe” anlamına gelmekte.. Tarlaya gittiğimizde babaannem öğlen vaktini genelde, dört çatallı direk üzerine inşa etmiş olduğu bu kulübede uyuyarak geçirirdi. Erik ve Kiraz topladığımız dönemlerde buraya sığınır,  yağmur yağdığında toprak kokusunu içimize içimize çekerdik…Babaanneme de Allah rahmet eyleye..

Bilindiği üzere Doğu Karadeniz bölgesi özellikle Rize merkezden sonra Müslüman Laz ve Gürcülerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge. Dolayısı ile de bölgenin kültürü ve geleneği bu kapsamda şekillenmekte.

Aslında ertesi güne bırakmıştım ama sabredemedim… Hanım ve kızım ile merakımı gidermeye dedelerimizin göç ettiği yere Borçka-Düzköy’e (eski ismi Çhala-İçkale) gitmek üzere yola koyulduk. Zor araziler buralar, dik vadiler, coşkun akan dereleri var.. ve bu zor araziye rağmen beline ip bağlayıp çay toplayan anneleri görünce hayranlığım daha da artıyor.

Çoğunlukla tepeden tepeye yük taşımacılığında kullanılan makaralı sistemler dikkat çekici..

Hopa Çayı- Sundura Deresi boyunca yola koyuluyoruz. Yani Karadeniz’e sırtımızı verip güneye doğru ilerliyoruz. Ve karşımızda Cankurtaran Tüneli.. 5 bin 228 metre uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun ikinci çift tüplü tüneli hoş geldiniz diyor. Yapımı 8 yıl süren bu tünel

Hopa-Artvin – Erzurum ve İran güzergâhındaki çetin engellerden birini ortadan kaldırmış oluyor.

Bölge insanı ile sohbet ettiğimizde de sohbetimizin çoğunluğu kış şartlarında Hopa’dan Borçka’ya ve Artvin’e giderken yaşanan zorlukları ve acı hikâyeleri dinlemekle geçiyor… Artık bu tünel yaşama açılan kapı gibi burada….Can kurtarıyor..

Tüm bu hikâyeleri geride bırakarak bismillah diyerek tünele giriyoruz. Tünelden çıkınca yemyeşil bir vadi ve sağınızda akan Borçka deresi sizi karşılıyor. Borçka’ya- Çoruh’a kavuşuncaya kadarda size eşlik ediyor. Borçka deresi üzerindeki Çelik halatlar üzerine asılmış kalas dizmeler ile tabanı güçlendirilmiş köprüler ile karşılaşmak mümkün. Karşımıza çıkan böyle bir köprü fakat vadi boyunca biraz daha ilerleyince kemerli bir taş köprü tüm heybeti ile karşımızda duruyor. Tarihi Demirciler Köprüsü… Köprünün köşesindeki çocuklara biraz sohbete koyuluyorum. “nasılsınız” diyorum… “abi nerden geldin” diyorlar “Sapanca’dan”, “biliyor musunuz Sapanca’yı” diyorum. İçlerinden biri “güzel yer abi İstanbul’a giderken geçtik yanından ” diyor…

Demirciler köyüne bakınca burada hayatın merkezinde ana yola ulaşımı sağlayan bir köprü, hemen yanında bir cami, hemen yanında bir okul görüyorsunuz. Vadinin her iki yamacındaki dağlar gibi sağlam ilkeleriniz var ise ve bu kemer köprüdeki taşlar gibi birbirine sıkı sıkıya ilkelerinize bağlanmış inançta iseniz, altınızdan geçen sular, üstünüzde yürüyen insanlar size zarar veremeyecektir. Bu köprüde yürüyen insanların dağları sağlam; camileri ve okulları var…daha ne olsun…

Elif Sena da; “Annem olmadan bu köprüyü geçmem Baba”  diyor. Ne köprülerden geçtik gelene kadar birlikte, ne viyadüklerden de geçeceğiz daha… Haydi gel dedim yürüyelim şu karşıki Camiye ve Okula…

Hopa ve Borçka’nın özellikle Akçakoca – Sapanca Kartepe – Gölcük – Karamürsel ve Yalova ile tarihsel ve duygusal bağlarının yoğunluğunu belirtmeliyim. 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı sonrası bu ilçelere göç etmek durumunda kalan özellikle Laz ve Gürcü sülalelerinin Hopa ve Borçka da izlerini bulmak mümkün. İnsanların simaları da o kadar tanıdık ki. O izlerden birine 150 yıl sonra merak ve heyecan ile kavuşmaya yakınım…

Hangi köydü?  

-Tarihi Caminin olduğu Köy…

-Düzköy …

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...