Sapanca INFO

Fevziye ve Şükriye İsimleri Nereden Gelir?

Allah yolunda hicret eden kimselere yeryüzünde gidecek birçok güzel yer, bolluk ve imkân vaadi vardır yüce ALLAH’ın. Fevziye ve Şükriye bu yerlerdendir.



Kaf dağının arkasında masalların başladığı bir ülke düşünün. İnsanlık tarihi kadar eski kadim bir uygarlık, güzelliğin ezeli bahçesi, sırlarla dolu gizemli topraklar, haşin güzellikteki yüksek sıradağların etrafını sardığı yeşil vadiler, hırçın akan muhteşem dağ ırmakları, kayalık yamaçlardan dik uçurumlardan çağlayarak akıp giden şelalelerin karanlık suları. Müdafaası uğruna kanların döküldüğü muazzez toprakları bırakıp, neden göçün en acımasız yüzüne muhattap olmak ister ki insan?

Osmanlı Gürcistan’ının tarihi Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethiyle başlasa da Müslümanların Gürcistan’a giriş tarihi 1120 lere kadar uzanır. Trabzon’un fethi, Gürcistan ile sınır komşuluğumuzu başlatır ve ikili ilişkileri, Trabzon valiliği döneminde Yavuz Sultan Selim geliştirir. 1514 Çaldıran seferinde Gürcistan beylerinden Mirza Çabuk, Osmanlı ordusuna destek vererek Osmanlı’ya dostluğunu gösterir. Sultan II. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde güney ve güneybatı bölgeleri, Osmanlı egemenliğine dâhil edilir. 1578 yılında Osmanlılar Tiflis’i alarak eyalet merkezi yapar. 16. Yüzyılın başından itibaren Batı Gürcistan halkı İslam’ı benimser ve bölgedeki yerel yöneticiliklere Acaralı Gürcüler getirilir. Yine 16. Yüzyılın başlarından itibaren Gürcistan dört eyalete ayrılır. Fakat İranlılar burada da Osmanlı’ya rahat vermez ve sürekli kargaşa çıkararak huzur ve güveni zedelerler. Her şeye rağmen Osmanlı hâkimiyeti devam eder. Gürcistan tarihi ve kültürel bakımdan en parlak devrini yaşadığı yine bu dönemdir.

Osmanlı kaynaklarına göre misafirperver, vefakar, gururlu ve vatansever bir millet olan Gürcüler, ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre de kavmi neciptir. 

Yüzyıllardır üç kıtada hükümdar olan koca Osmanlı ordusu 24 Nisan 1877 tarihinde Rus ordusu ile karşı karşıya gelir. Tarihe 93 Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rusya savaşı Balkanlar ve Kafkasya’da amansız savaşlar verilir. Savaşın genel itibari ile Osmanlı aleyhinde neticelenmesi sonucunda bütün Kafkasya Çarlık Rusyası’nın hakimiyeti altına girer. Osmanlı’nın yanında yer alan Kafkasya müslümanları da Savaşın acı sonuçlarını yaşamak zorunda kalır. 93 Harbinde Rusların savaşa giremediği tek yer Batum’dur. Batum ahalisinden oluşan milis güçler, Rus ordusuna karşı amansız bir mücadele vermişler ve Rusları Batum’a sokmamışlardır. Rus ordusuna karşı aylarca savaşan Batur ahalisinin direnişi tarihe altın harflerle geçer. Ruslar, savaşla alamadıkları Batum şehrini 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması ile savaş tazminatı olarak alır. Batum’un Rusya’ya devrilmesinden sonra Kafkasya’da bulunan son toprak parçasından da ayrılmak zorunda kalır Osmanlı.

Rus boyunduruğu altında yaşamak yerine İslam topraklarında yaşamayı arzu eder Batum ahalisi. Kimse atalarının topraklarını bırakmak istemesede Devlet-i Aliye bayrağı altında yaşamak için tek çare kalmıştı, o da göç etmek.

Asırlarına şahitlik eden tarihi camilerinde son namazlarını kıldılar, son kez secdeye kapandılar. Yüce yaradanın huzurunda, uğrunda canlarını feda ettikleri mukaddes vatanları ve güzel yurtları için kanlarını döken şehitleri için dua ettiler. Bu esaret hayatından kurtulmak için avuçlarını semaya kaldırarak mağfiret dilediler. Kur’an-ı Kerim’den hicret ayetlerini okuduktan sonra evlerinin kapılarını gözyaşları ile kapatan muhacirler, köy meydanında akrabalarına son kez sarılarak veda ettiler. Göç etmek isteyenleri kimse kararından döndüremedi. Çünkü din ve devlet uğruna çıkılan bu yoldan asla dönüş olamazdı. 

Bölgeden bu denli büyük bir göç olacağını tahmin etmeyen Osmanlı Hükümeti,  Anadolu’ya göç eden yüzbinlerce muhacirin iskan işlemlerinin sorunsuz bir şekilde halledilmesi için bir dizi tedbirler alır.

Muhacirler yurtlarına ve atalarının hatıralarına son kez bakarak yola koyuldular. Güz mevsiminde dalında sararıp yere düşen yapraklar gibi nereye düşeceklerini bilmeden, nereye varacaklarını bilmeden boyunları bükük, kalpleri ızdırap ateşiyle tutuşmuş bir vaziyette yurtlarından ayrıldılar. Yorgun, üzgün, bitap bir şekilde aylarca yürüdüler. 

Hoşgörünün merkezi, devlet millet olmanın yeniden keşfedildiği sevgi kaynağı Anadolu, süren savaşlar yüzünden bitap ve fakir düşmüş olsada yeni gelen muhacirlere kucak açarak onların bu topraklarda, güvenli ve huzurlu yaşamaları için her türlü imkânı sağlamaya çalıştı.

Gürcü ve Laz muhacirleri başta Karadeniz ve Marmara bölgesi olmak üzere neredeyse tüm Anadolu topraklarına iskân olmak üzere dağıldılar. Göç süresince ve yerleştikleri bölgelerde çeşitli hastalıklar sebebiyle kayıplar verdiler. Sıtma hastalığı ve alışık olmadıkları için sahil kesimleri ve ovalar yerine Batum’da yaşadıkları yüksek köylere benzeyen dağlık ve yüksek alanlara yerleşmeyi tercih ettiler.

93 harbi sonrasında Anadolu’ya yerleşen Gürcü ve Laz muhacirleri için genellikle devlete ait miri topraklarda (devlet arazisi) yeni köyler kuruldu. Muhacirlere kura yolu ile yeterli derecede araziler verildi, tapu memurları vasıtası ile arazilerin sınırları çizildi ve hudutlar kesinleştirildi. Köyler kurulduktan sonra isimleri verildi, imam ve muhtar mühürleri gönderildi, köy yerleşimi resmileştirildi. Köy, hane ve nüfus bilgilerinin kayıt altına alındığı defterler iskân memurları tarafından mühürlenerek ilgili makamlara teslim edildi.

Adapazarı şehri her biri farklı yerlerden gelmiş birçok muhacirin iskân edildiği bir yerdir. Hendek, Karasu, Sapanca, Akyazı gibi ilçelerde Batum Muhacirlerinin iskânı ile birçok köy oluşturuldu. 

Yerleştikleri dağlık ve yüksek alanlara bazen gençler nereden geldiklerini, atalarını ve yurtlarını unutmasınlar diye isimler verdiler. Bazen muhacirlere kucak açan dönemin padişahı II. Abdülhamid’e izafeten Hamidiye ismini verdiler. Bazen kurtuluş, zafer ve üstünlük anlamlara gelen Fevziye, bazen de  iyilik bilme, minnettarlık, iyilik bilen anlamına gelen Şükriye ismini verdiler. Bazen de şahıs, kıymet, rızık, şenlik ve bağış gibi anlamlara gelen Şevketiye, Hayriye, İhsaniye, İrşadiye, Osmaniye, Orhaniye gibi isimler verdiler.

Kaf Dağı’nın güzel coğrafyasından koparak gelen Muhacirler için mazlumlara kucak açan Anadolu topraklarında yeni bir hayat başladı. Gürcüler değişik kültürleri birleştiren Anadolu’yu anayurt kabul ettiler. Toplumun her kesimiyle kaynaşarak bu toprakların vazgeçilmez canlı renkleri oldular. Son derece vatansever ve dindar olarak kayıtlara geçen Gürcü ve Laz Muhacirler, İskân oldukları köylerde ahşap işlemeli camileri yeniden inşa ettiler. Devletin ve halkın yardımları ile evlerini yaptılar. Bağ ve bahçelerini oluşturdular. Atalarının mirası olan kültür, gelenek ve göreneklerini yeni yurtlarında yaşatarak korudular, Gürcü ve Laz dilini nesilden nesile aktardılar. 

“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk, imkân bulur. Kim Allah ve Peygamberi uğrunda hicret ederek evinden çıkar da, sonra kendisine ölüm yetişirse, artık onun ödülü Allah’a düşer. Allah da çok affedicidir; merhamet sahibidir. (Kur’an-i Kerim Nisa/100)”

Kaynak
Gürcü Muhacirleri | TRT Avaz
Yeni Akit | Osmanlı Gürcistanı

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...