Sapanca INFO

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Sapanca

Evliyâ Çelebi 17. yüzyılın önde gelen gezginlerinden ve az sayıdaki 17. yüzyıl nesir yazarlarındandır. Elli yılı aşkın süreyle Avrupa, Batı Asya ve Mısır topraklarını gezmiş, gördüklerini de Seyahatnâme adlı 10 ciltlik eserinde toplamıştır.



Seyahatname, Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılmış olan çok ünlü bir gezi kitabıdır. Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım biçimiyle halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı şekilde deyimlere oldukça fazla yer verilmiştir. Halk etimolojisi de bolca görülür.

Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi’nde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. Eser bu yönden Türk kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sapanca

Şehr-i Recebin Gurresinde (Recep ayının ilk günlerinde) Defterdar Zade Mehmet Paşa ile Karadan Erzurum Eyaletine Giderken Seyr Ettiğimiz Menzil ve Kasaba ve Âsâr Azime (1641)

Ertesi gün nefir çaldırarak (hareket emri vererek) 6 saat kadar canib-i şarka (doğu tarafına) hıyaban ve çengestan (iki tarafı ağaçlı ve eğri büğrü yol) içre gittikten sonra “Sabanca” menziline (konak) geldik.

İbtidâ (başlangıçta) İzmitli bir koca buradaki dağistan (dağlık) ve haristan (çalılık ve dikenlik) mağîlânistan’ı (düz yerleri) kırıp saban yürüttüğünden “Sabancı Kôca” namıyla bir köy olur. Sonra mürur-u eyyam (günler geçtikçe) ile mamur (imar olup, şehirleşip) olup Koca Süleyman Hân, asrında bir kasaba şekline girer. İçinde Sarı Rüstem Paşa, büyük bir han inşa ettirmiştir ki yüz yetmiş ocaktır. Latif bir camii, bir hamamı, güzel çarşısı vardır. İmareti gök rusâs (kurşun kubbe) ile mestur (örtülüdür) dur. Bin kadar kiremit örtülü ev vardır. İmareti hep Koca Mimar Sinan, binasıdır. Bir Pertev Paşa Hanı var. O da Mimar Sinan kârıdır. Bu hayrat ve hasenatın ekserisi (çoğu) Rüstem Paşa’nın olmakla onun vakfının mütevellisi hâkimdir. Başka Yeniçeri Serdarı (komutanlık) da vardır. Memduhatından (övünç kaynaklarından) beyaz kirazı meşhurdur. Hamamın dibinde bir ekmekçi dükkânı vardır. Bir dervişin hayır duası bereketiyle bir gûnâ (bir türlü) beyaz ve has ekmek somun pişirir ki “Sabancı Somunu” adıyla her tarafta şöhret bulmuştur. Hatta kırk gün bile dursa kuruyup, küflenip lezzeti müteğayyır (değişme, bozulma) olmak ihtimali yoktur. Ol kadar meşhurdur ki birini ilğar ile taze taze Acem Şahı’na götürmüşler, o da pesend (beğenmiş) etmiş. Bu mertebe leziz ve has ekmek olması, bazıları suyundandır derler. Civarında bir köy vardır.

Der sitayiş buhayra-i Sabanca, muhiti 24 mildir. Dört çevresinde kasaba misali 76 pare köyü vardır. Cümle halkı bu halicin suyundan içtiklerinden renk ruları (renkleri) muhrat (kırmızı) üzeredir. Mahsulatı çok ise de bağları yoktur. Bahçeleri hadden efzundur (çaok fazadır). Bu gölün kenarında bir türlü kavun ve karpuz olur ki ancak ikisini bir himar (eşşek) çekebilir. Bu buhayra (denizcik, göl) içinde 70-80 pare kayık ve çırnıklar (1.küçük boyda kayık 2.Üç flok yelkeni bulunan, iki yüz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli) vardır ki köyden âdem ve kereste vs. eşya götürürler. Bu gölde bulunan 70-80 gûne (tür) balıktan sayd edip (avlanıp) kar ederler. Alabalığı, sazan balığı, luna balığı, gibi tatlı su balıkları gayet leziz olur. Müfrih (Ferahlatıcı) ve mukavvidirler (kuvvetlendirici). Buhayranın (gölün) umki (derinliği) ekseri (çok) yerlerinde 20 kulaçtır. Suyu gayet saf ve berraktır. Sahilinde olan köylerin kadınları elbise guslettiklerinde (yıkandıklarında) asla sabun sürmezler. Ne yıkasalar pak ve beyaz tülbent gibi olur. Mezkûr somunu dahi bu su ile yoğurduklarında pembe misali ekmeği olur. Bu halicin şarkında (doğusunda) ve iki saat mesafeden Sakarya Nehri geçer, Kocaili’nde İrva Kasabası kenarında bahr-i siyaha (karadeniz) dökülür. Sakarya nehri azıcık bir himmet (destek, yardım) ile bu göle akıtılabilir. Bu buhayra (göl) İzmit Körfezi’ne üç saat kadar yakın olduğundan ayağı İzmit tuzlası önünde deryaya karışır. Hatta bir asırda bu bahayrayı İzmit Körfezi’ne ilhak etmek için yüzbinlerce kazma ve çapalı ırgat ve bennalar (bina ustaları) toplattırılmış ise de İzmit halkının “Ferr-i evran ve ömr-i Nuh gerektir” (uzun zaman ve Nuh (a.s) ömrü gerekir. Yani çok uzun zaman alır.) deyu güçlük göstermesi işin husulüne engel olmuştur. Amma Sakarya Nehri bu halice, bu haliç te İzmit Körfezi’ne karıştırılsa bir daha Karadeniz’den Sakarya vasıtasıyla düşman girmezdi. Bir daha İzmit şehri iç il olup Bolu nehrine varıncaya kadar beş konaklık bir mamur (şehir) olurdu. Bolu nehri iskeleye yaklaşıp İstanbul gemileri tâ Bolu’ya yetişir ve İstanbul’da bir tahta üç akçeye, bir kantar (56,452 kilogram ağırlığında veya kırk dört okkalık bir ağırlık ve sığa birimi) odun beş akçeye olup hayrat azîm olur. Allahümme yessirhü bi’l-hayr (Allah’ım onu hayırla kolaylaştır.)

Kaynak : Sapanca Tarihi ve Camileri | Dr. Faruk ÇELİK – S.66-68

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...