Sapanca INFO

Delilik Belki de Dürüstlüktür!

Göklerden alarak ilhamını, dünya menzillerinden ötede, deli ile veli arası bir konumlanıştan konuşan bir Allah adamıydı O. Bir Didem Madak dizesinden damlayan hayatın bazen çilesi, bazen mezesi, bazen gözyaşıydı O. Vedat SEVGİGÖR, Sapanca INFO okurları için paylaştı.



Şehrin Izdıraplarında Her gün Azar Azar Ölmek-2

Evvel zaman içinde,

Şehir planlarını atlatarak şehre kaçak sokulmuş mahallelerden birinde yaşardı, pehlül bir adam…

Bitpazarından yok pahasına satın alınmış ya da rengi solduğu için gözden düşerek vakfedilmiş gömleğinin İspanyol yakasına gömülü bir başla ve tırnak aralarından tenine kadar ilelebet yerleşmiş ayakkabı boyalarının kiri ve kokusuyla yoğrulmuş bir hayattan bakardı dünyaya…

Sonsuz evrende masum ezberindeki tek coğrafyaydı şehrin kenar mahalleleri.

Şehir planlarına inatla ve göz kararı statik hesaplarla bir çırpıda sıvasız örülen, mühendis eli hiç değmemiş briket duvarların: İçe bakan rutubetli oyuklarına kadınlar, şehre bakan güneşli oyuklarında serçeler yuva yapardı o günlerde.

Ve karlı, poyrazlı bir kıştan sonra, yuvalar ilkbaharda cıvıl cıvıl yaşam saçardı. İlkbaharda çakıl taşlı sokaklara iç oyuklardan çocuklar, dış oyuklardan yeni yetme kuşlar öbek öbek taşardı…

Her ikindi vakti, biyometrik fotoğraflı bir pasaportu bulunmadığı ve façaları da düzgün olmadığından mıdır bilinmez, resmi geçit törenlerinde geçit hakkı verilmeyen ahaliden patates, patlıcan ve domates, naylon kap-kacaklar avaz avaz bağırtıları ile üç tekerli seyyar açık hava pazarlarında sırayla geçerdi sokağımızdan. Bir de kaçkınlar-kaçaklar ve elinde küçük, boş bir simit tepsisi ile o pehlül adam geçerdi. Örselenmiş ve incitilmiş kırık hayatların gayri resmi geçit töreni yapılırdı sokağımızda her ikindi vakti…

Pantolon paçalarından biri çorabının içindeydi, biri dışındaydı pehlül adamın. Dünyaya sanki sehven iliştirilmiş ve çokça siyahi, biraz uçuk kaçık yazgısı hem içindeydi, hem dışındaydı hayatın.

Ne bir eksik ne bir fazla, her gün sattığı yirmi simidin kazanç bakiyesi bozuk metal paralardan taşırdı kirli ve öne doğru sarkık bir ceketin büyük yan ceplerinde. Tedavüldeki itibarlı banknotlarla hiç tanışmamıştı belki de cepleri; kim bilir? …

Ve hatırlarım, muhtemelen ömrünce kimseyi incitmemiş, insanları üzecek bir hinliği, egoyu ve aklı hiç geliştirememiş pehlül adama boyuna akıl verilirdi. Babalarından kalan bir tarlayı mahkeme koridorlarında itiş kakışla ancak bölüşebilen üç erkek kardeş tarafından. Kızlar kocaya yani elin oğluna gittiği için mirastan onlara yalnızca nasihat ve azar verilirdi o günlerde. Zaten kız dediğin neydi ki?  Ya alınır! Ya verilirdi! Azar azar bedellerle.

Hemen hiç kimse aklının bolluğundan ve yetkinliğinden şüphe etmediği için o akıl, olur olmaz yerlerde ve istisnasız her durumda ve konuda keskin kanaatlere sımsıkı sarılıp, allanıp pullanarak  hiç cimrilik etmeden bol keseden başkalarına da verilirdi.

Ve her devirde olduğu gibi akıllı insanların her şeyi bölüştürdüğü bu devirde de bir kişiye doksan dokuz, doksan dokuz kişiye ise nedense yalnız bir umut verilirdi

Payına düşen o minicik umudu avuçlarına her alışında pehlül adam ‘’Allah size uzun ömür versin, Allah bin bereket versin’’ der gülerdi. Anlamazdı hisse senetlerinden ve banka mevz(d)uatlarından ve kirlen(e)memişti hiç likitide enjeksiyonlarında.

Göklerden alarak ilhamını dünya menzillerinden ötede, deli ile veli arası bir konumlanıştan konuşan bir Allah adamıydı O. Bir Didem Madak dizesinden damlayan hayatın bazen çilesi, bazen mezesi, bazen gözyaşıydı O.

Televizyon denilen büyülü kutu nadir bulunan bir ayrıcalıktı o zamanlar. Tiyatro desen Mars gezegeni kadar uzak şehirlerdeydi ve adını zikreden biri elbette alim sayılırdı.  Eğlence kıtlığı çekilen bazı günlerde mahalle kahvehanelerinde birkaç kendini bilmezin masasında sahne alırdı pehlül adam. Ismarlanan bir bardak çayın bedelini katıksız saflığı ve sevecenliği ile konuşarak öderdi. O şarkı söyler herkes dinlerdi. O anlatır herkes gülerdi. Ve durup dururken bazen nedensiz dakikalarca kendi kendine kıh kıh gülerdi. Ben de O’na bakıp gülerdim.  Beraber gülerdik. O pehlül, ben çocuk; ben pehlül, O çocuk; ne kadar da saf ve güzeldik…

Ve şimdi düşünüyorum da; pantolon paçalarından birinin çorabın içine sokuşturulmasını ayıp-gülünç ve de psikiyatri servislerine sevke güçlü bir kanıtmış gibi görerek çok eski zamanlarda anormalin sınırlarını çizmiş, normali tanımlamış ve özene bezene yıkayıp-ütüleyip mülkün temeline, hayatın bütün asık suratlı ve kaskatı varlık hiyerarşilerinin emrine mühürlemişti insanlık.

Ezberlerin ve kemikleşmiş alışkanlıkların kafeslediği zihinlere pehlüller, şairler ve ozanlar seslense de sürekli;

Kadim zamanlardan beri beynimizin güneşe doğru boy veren ışkınlarını, yaşama tutunmaya çalışan ve daha insancıl yollar arayan taze filizlerini budamıştı insanlık…

Ah İnsanlık!

Briket, plan ve psikiyatri kelimelerinden ‘i’ harfini henüz anlayamadığım ve pehlül adamların, kadınların sonsuza kadar asla bilemeyeceği nedenlerle eksilten ve iki ünsüz harf arası boşlukta şaşırıp ve sıkışıp kalmış bir yanık hasrette Neşet Usta’nın türkülerini bana kederle söyleten ve ’Neredesin Sen?’’ dedirten insanlık.

Delilerin, çocukların, şairlerin ve acının ozanlarının dualarıyla Tanrı’nın uzattığı ömürlerimizden her gün çalan pek akıllı! İnsanlık.

Tarlalara-şehirlere-ülkelere-denizlere planlar, sınırlar, kaderler çizen, soframızdaki katığı yağmalayıp, oyuklarımızdaki umutları kurşunlayan, ağaçları, börtü-böceği ağlatıp sızlatan ve bir toplu intihar çağının eşiğinde, çılgın hırslarının karanlığında son kurşunu da kendi kafasına sıkmaya hazır,

Narsist İnsanlık.

Lafın fazlası ahmağa söylenirmiş;

Bu yazı da biraz eksik kalsın

Akıl sana

Normallerin sana

Bütün tanımların sana,

Delilik, şairlik

Ve diğer bütün tanımsızlıklar bana kalsın

Modern binalarının sıvalı duvarlarında artık yuva yapacak bir oyuk ve iliklerine kadar sömürerek tükettiğin gezegende tüneyip cıvıldayacak yemyeşil bahçeler bulamayan ve şehri birer birer terkeden serçelerin derdi benim, ahı da senin üzerine düşsün.

Ey Akıllı!

Ey Bencil!

Ey Kalpsiz İnsanlık!

23 Yorum

Aytaç 9 Mart 2024 at 11:10

Kalemine, yüreğine sağlık Vedat hocam. Betimlemelerin, öykülemelerin öyle güzel ki gözümün önünde canlandı pehlül adam😊

Cevapla
altay 9 Mart 2024 at 11:17

deliliğin bir çeşit velilik olduğu eskiden halkın inancı ve kültürü idi.. “aklı yok, ama konuşuyor; demek ki allah söyletiyor” derlerdi..

.. şimdi o kültür de yitti gitti.. yerini tam bir kültürsüzlük ve anlayışsızlık aldı..

.. bakalım bundan sonra ne gelir.. 🙂

Cevapla
Eymen 9 Mart 2024 at 13:51

pehlül kal sen hocam.

Cevapla
A.AYTAÇ 9 Mart 2024 at 14:58

Harika tespitler. 🙂

Cevapla
Ufuk 9 Mart 2024 at 15:20

Böyle bir kalem nadir gelir…tebrikler.

Cevapla
Binnur 10 Mart 2024 at 12:56

Yine çok güzel .tebrikler

Cevapla
kadir d. 9 Mart 2024 at 16:59

varoşda geçen ve yadımdan hiç gitmeyen çocukluğumu getirdi aklıma bu yazı.Taşmış dereden karşıyakaya geçemediğimiz sıvasız evlerle dolu bir mahalle.Diyalektik biçimde o virane varoşlarda geçen onca güzel anılar ve kötü anılar.Şimdi ufkumuz dünyaları aşsa da ruhumuz hala o varoşlarda yaşıyor.İnsan ‘medenileşirken’ sahip olduğu pek çok erdemini de kaybetmiş…

Cevapla
Cihat Başpehlivan 9 Mart 2024 at 20:33

Vedat kardeşim eline emeğine yüreğine sağlık. Ezberlerin ve kemikleşmiş alışkanlıkların kafeslediği zihinlere seslenişin karşılık bulmasını dilerim. 🤲🏻

Cevapla
Barbaros 9 Mart 2024 at 21:25

Öyle güzel öyle tatlı bir yazı ki, hemen hemen yazıyı okuyanların aa evet benimde böyle tanıdığım biri vardı diyeceği ama dillendirmediği ve yazmadığı kişiler olmuştur.
Çok güzel bir anlatımla onu hatırladım
Vefat ettiyse rahmet, sağsa selâmet dilerim.
Keyifle okudum. Kaleminize sağlık
Teşekkürler..

Cevapla
Deniz 9 Mart 2024 at 23:27

“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu birinciliği beyaza verdiler.” Belki kendi rengimizle boyamak için dünyayı önce beyazı kararttık. Oysa beyaz saflikti, temizliktir. Sonra yüreklerimizi kararttık… Pehlül adam bizim beyaz yanımızdı, insanlığımızın imtihan edildiği ve vücut bulduğu biriydi belki… Keske hersey bir Neset Ertas türküsü kadar samimi olabilseydi.. Tek solukta okudum. Kaleminize sağlık. Bu arada Ben en çok maviyi severim. Özgürlüğün, umudun rengidir.

Cevapla
Fidan 10 Mart 2024 at 14:32

Betimlemeler ne güzeldir kaleminize sağlık Vedat bey

Cevapla
Melike Kaya 10 Mart 2024 at 06:59

Rıhum hala en Varoş, Keşke herkes varoş olsa 😪💐💐

Cevapla
Mehmet DAL 10 Mart 2024 at 07:10

Duygularımıza tercüman olmuşsunuz Hocam, yüreğinize sağlık

Cevapla
A. KARAYILAN 10 Mart 2024 at 07:35

Betimlemeler hem teknik olarak hemde hikaye kurgusuyla çok güzel. Yazı bu dönemi yaşayan okura tüm sahneleriyle kendini yaşatıyor. Kaleminize sağlık…

Cevapla
Bülent Koçak 10 Mart 2024 at 08:00

Bizim yaşlar bunlara hep şahit oldu aslında özlemimizi dile getirmişsiniz Vedat bey. Özlemimiz geçmişimiz ve çocukluğumuz dur . Bu tespitlerimizin her biri kültürel zenginliğimiz olarak sayenizde yer alacaktır . Kaleminize sağlık selametle kalın inşallah

Cevapla
Ali Akbey 10 Mart 2024 at 08:12

Anlamazdı hisse senetlerinden ve banka mevz(d)uatlarından ve kirlen(e)memişti hiç likitide enjeksiyonlarında……..

Cevapla
Orrhan 10 Mart 2024 at 08:39

Tasvir gücüne hayranım Vedat.

Bir nefeste okudum gene, kalemine yüreğine sağlık.

İçinde neredeyse herkesin (z kuşağı sanırım hariç) Özlem ve hasretini barındıran bir gerçeklik. 🙏🙏👏👏👏

Cevapla
İsmet 10 Mart 2024 at 13:27

Üstadım bu yazında bir bölüm alıp Türkçe paragraf sorusu yapabilir miyim?

Cevapla
Ananke 10 Mart 2024 at 17:17

Muhteşem olmuş yüreğinize sağlık… gerçekten bu kadar güçlü kaleminiz olması size verilmiş bir yetenek…. gerçekliği kelimelere nasılda güzel dizelemişsiniz.

Cevapla
Dila 10 Mart 2024 at 17:29

Bir düsünce yoğrulup ancak bukadar güzel duygu haline getirilirdi💯

Cevapla
Seyhan yıldırım 11 Mart 2024 at 22:31

Bayıldım Vedat bey bayıldım harika yazılarınız masalsı akıp gidiyor tebrikler kaleminize sağlık

Cevapla
Rüştü Atmaca 13 Mart 2024 at 06:58

Eskiden Yeni Şafak, pazar günlerinde lanetli sınıf yazıları yazılırdı. İdris Özyol diye hatırlıyorum. Senin yazılarında o stili, o tadı alıyorum.

Cevapla
Vedat Sevgigör 13 Mart 2024 at 07:10

Dostlar, beni onurlandıran kıymetli yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Bu dünyada çocuklar var, kuşlar, yağmur ve şiir var. Bir de siz varsınız. Demek ki hala umut var 🙂

Cevapla

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...