334 yaşında ki Çınar Ağacı, zamana ve olaylara şahitlik ediyor. Suçlamadan, yargılamadan, savunmadan ama gölgesini de kimseden esirgemeden. Tek başına ve dimdik.
Çınar Ağacı; köklerinden aldığı güç ile geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan, ömrü ile nesiller boyunca mesaj aktaran, boyu ile yer ve gök arasında ki haberci, doğumun temsilcisi, soyun başlangıcı ve devamı, sürekli değişim ve gelişim içinde yaşanan evrenin sembolü.
Sapanca’nın hayranlık uyandırıcı doğal hazinelerinden bir tanesi de Sapanca Sahiline giderken yolun sonunda sizi karşılayan ÇINAR AĞACI dır . Mini bir filiz olarak hayat bulduğunda yıl 1689 idi.
Ancak zaman geçti. İnsanlar ile doğa arasında bozulan dengeden Çınar Ağacı da etkilenmeye başladı. Hava kirliliği, iklim değişikliği onun sağlığını zedeledi. Günümüz karmaşası ve betonlaşmanın arasında gizlenen bu büyük ve gizemli ağaç, asfaltın üzerinden gökyüzüne doğru bir mucize gibi yükseldi. Yılların getirdiği kırışıklıklar ve derin çatlaklar Sapanca’nın geçmişini anlatan doku ve hatırlarla kaplıdır. Bu büyüleyici ağaç, insanları çağıran, keşfetmeye ve hayranlıkla izlemeye davet eden bir varlık olarak Sapanca ile uyum içinde yaşar. Ona yaklaşan herkes, hayatın mucizesine şahitlik etmenin büyüsünü hisseder.
Bizde en güzel kıyafetlerimizi giyip en samimi duygularımız ile 334 yaşındaki büyüğümüzü ziyaret ettiğimizde Cemal KARAAĞAÇ, Sapanca Gölü’nün muhafızı gibi duran Çınar Ağacının sesi oldu bize;
“Sene 1689, hüküm vermiş Divan-ı Hümayun, dikmişler beni Ayangöl’ün kıyısına, ulaşsın diye gövdem Arş-ı Ala’ya ve çoğalsın diye yeşil sevgisi o zamanlarda…O günden beri, yapraklarımın ayası davet eder rüzgarı dağ eteklerinden, diğer yüzü dinlendirir tarihi dem almış her mevsimden. Kuşlar uçar dallarımdan sonsuzluğa, eski bir ülke derin gölgelerim her zaman Sapanca’da”
Bu samimi karşılamadan aldığımız cesaret ile soru sorduk Sapanca’nın Çınar’ına;
Merhaba hemşerim, selam olsun! Sapanca Ovasında nelere şahit oldunuz, bir kısmını da olsa bizimle paylaşır mısın?
Dedi ki;
1755’te Sultan Üçüncü Osman adına yapılan Cami-i Cedid Camiinde okunan her ezanı dinledim (1). 1853 te Kırımdan, 1877 de Kafkaslardan, 1912 de Balkanlardan gelen muhacirleri bağrına basan bu topraklarda yaşadığım için her zaman gurur duydum (2). 1877’de Hasan Fehmi Paşa’nın Mahmudiye’de yaptırdığı okulun bahçesinde oyun oynayan çocukların sesini halen yapraklarım ile taklit etmeye çalışırım (3). 1890’da Sultan II. Abdülhamit zamanında inşa edilen Sapanca tren istasyonuna gelen her yolcuyu dallarım ile selamladım (4). 1894 depreminde Sapanca’da Süvari Mülazımı Ahmed Efendinin kendisini pencereden atarak ayağının nasıl zedelendiğine şahit oldum (5). 1905 yılında Yanyalı Vecihi Orhon, Kemer yaptırdığında (6), 1914’te Mustafa TEMREN belediye başkanı olduğunda onları izledim (7). 1921’de Yunanlılar Sapanca’yı işgal ettiğinde (8) onlara kök kök söktüren Fevziye’den Seyyid İbrahim Halil SOĞUKOĞLU gölgemde dua ederdi (9). Sapanca halkı 1922’de Gazi Mustafa Kemal Paşayı Sapanca Tren İstasyonunda karşıladığında, ahalinin büyük kumandana ve misafirine yerli mahsulâttan nefis meyveler ve çiçeklerle süslenmiş sepetler hediye ettiğinde, Vecihi isminde on iki yaşında bir yavru tarafından hakikatten büyük bir belagatle nuktu irad ettiğinde onları izledim (10).
dedi ve bir soru daha sorduk kendisine;
Halen Sapanca’da yaşayan hemşerilerine tavsiye vermek ister misin?
Şunları söyledi;
“Bir gün yanı başımda boy vermeye başlayan sarmaşık filizi, bana sarılarak yükselmeye başladı. Sapanca’nın güzel havası sayesinde boyu boyuma ulaştı. Küçümseyen bir eda ile bana sordu;
– “Sen kaç zamanda bu hale geldin” diye?
– “Uzun yıllar!” diye cevap verdim.
Sarmaşık alaycı bir tavırla güldü ve yapraklarını böbürlene böbürlene salladı. Daha sonrada;
– “Ben kısa sürede senin boyuna geldim, bak” diyerek alaycı tavrını sürdürdü.
Suçlamadım, yargılamadım, gölgemi de esirgemedim. Günler günleri kovaladı, ilkbahar bitti, yaz bitti, hazan mevsimi geldi. Sonbaharın ilk rüzgarlarıyla sarmaşık önce üşümeye sonra yapraklarını dökmeye başladı. Sarmaşık endişe için de bana sordu:
– “Neler oluyor bana?” diye.
– “Yok oluyorsun” diye cevap verdim kendisine.
– “Niçin?” diye sordu sarmaşık panik içinde.
Dedim ki;
– “Benim uzun zamanda emek emek, bedel bedel geldiğim yere sen kısa sürede gelmeye çalıştığın için…”
Çınar Ağacının verdiği tavsiyeden ‘doğanın gücü, insanların emeği ve sevgisiyle birleştiğinde uzun yıllar sonrasına güzel anıların bırakılabileceği’ mesajını aldık kendimize.
Toprağımız topraksız, Çınarlarımız yapraksız kalmasın!
Kaynak
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
Muradiye ÇEVİKÇELİK – Anıt Ağaçların Hukuki Rejimi
Şeyda Büyükcan SAYILIR – Türklerin Ağaç ile Mitolojik ve Tarihi Bağları
1 Yorum
👍👍👍