Sapanca INFO

Bir Fotoğrafın Öyküsü / Bir Öykünün Fotoğrafı

Sapanca’nın ilçe oluşu nedeniyle 1957 yılında baskısı yapılmış “Sapanca” kitabının tüm fotoğraflarını Adapazarlı sanatçısı merhum Hüsnü GÜRSEL çekmişti. Hüsnü GÜRSEL’ in 1970 yılında çektiği Adapazarı Reji Sokağı’ndaki ‘Kozahane Binası’ fotoğrafı ile ilçemizde Kozacılık yapan büyüklerimizi Cemal KARAAĞAÇ şöyle selamlamıştı;



İlk penceremi açıyorum. Haftalardır isteyerek kapalı kaldığım, iç sürgünümün bu emsalsiz mutsuzluğunda biriktiğim onca yankısız günlerden sonra sesimi unuttuğumu düşündüm. Aralıklarından sızan ince ışık demetlerinin gözlerimi harladığı pencerelerin önüne her yaklaşmamda, bir ayine katılırmış gibi geniş zamanlar derliyordum. En çok, karanlığa gömülü odalarda kendimi bulur olmuş, bilincime üşüşen, eski zamanlardan damlayan anıların esrikliğinde dışarının alışılmış sandığım tuzaklarını özlemiştim. Her pencereye yolculuğumda gözlerime saplanan tarih öncesinin tayflarını geniş gök ülkesinin gündüz yıldızlarıyla bezedim. Bana bildirilen, bu evde sınanacağım bekleyişin sabır evreniydi. Bu evin, belirli bir karanlığa boğulmuş, belirsiz sayıdaki odalarında bekleyişin mutlak ışık özlemiyle savaşının eprimiş varlığımdaki izdüşümü olacaktı kapalı pencereler ardındaki duruşum… İstesem de yabanıl bir canlı gibi gırtlağımı yırtarcasına bağıracak ve haykıracak olsam da payandalanmış pencereleriyle bu evin kapısının hiç bilinemeyecek bir zamanda açılacak oluşunu anlayamazdım/anlatamazdım. Ama seziyordum ki kapının açılmasını kesin olarak istemem, bunu çıldırasıya bir arzu gibi dillendirmem, varlık bilincimi kabul ettirme uğraşımın zavallılığı olacaktı. Bunu istememeliydim. Bunu umut etmek, karanlığın büyüsünü bozmakla eş anlamlı bir davranıştı… Demek, sadece ilk penceremi açmam ve aldandığım ve kandırıldığım bir düşünce anaforundan fırlamam gerekiyormuş… Böylesine berrak bir silkinişi çok sonra, bu evden çıkmak için gerçekleştirdiğim ilk kararlılığımda anladım. Pencereyi açtığımda geniş gök ülkesinin bana ulaşan eskil ışığının önce gözlerimi sonra bu evin dolambaçlı duvarlarını aydınlığa boğduğunu anladım. Güneş, saptayamayacağım bir zamandan bu yana fırlattığı ışığıyla kalbimi de kamaştırıyordu. Pürüzsüz bir şenlikti bu, ışıkla sevişmenin mutlu fotoğrafı. Ama gözlerimde biriken karanlığın tozanları ışığı reddedişin anlamına zorluyordu beni hala. Kesin bir hamleyle, ışıktan beslenmenin duru kararlılığıyla açtığım ilk pencerenin kepenklerinden birine saldırmış ama bunun hala bir yanılgı olduğu ikircimi ve vakur bir aldanışın süksesiyle pencereyi kapamaya da kalkışmıştım. Çünkü, yendiğimi düşündüğüm karanlık, belirsizliğin egzotik albenisiyle sarsılmaz bir imparatorluğun düşünü armağan edeceğini imgelemime kabul ettirmenin çirkef savaşını veriyordu… Heyhat! Ne yapsa boştu. Hücrelerime dek ışığın kozmik mutluluğuna şifrelenmiştim… Sonra bir düş gördüm:

düşünde büyük bir evin önündesin/çok pencereli/hepsi kapalı/kapısı payandalı/günlerdir bekliyorsun/fotoğraf makinen elinde/yaşamının saltık amacı olarak bu evin önünde/zamanı donduran bir ürperişle yüklüsün/sana betimlenen bir insanın bir insanı bekleyişiydi/garip bir merak duygusuyla bekliyordun/evi/ilk gördüğünde kapalı onca pencere tutsaklığındı/evin dışında olsan da/hiç kimde olmasa da pencerelerde/bir gün açılacağına emindin/bu umudu varlığında beslemek zamana sonsuz yolculuktu/hele pencerelerin üzerinde gördüğün menteşelerin sımsıkılığı/bekleyişinin zedesiz direnciydi/ günlerce her pencereye farklı bir açılış serüveni ekliyordun/dur duraksız/sürgit bir yalnızlığın evrimi de olsa bu pencereler/kaderinin burada düğümlendiğini duyumsuyordun ama/seni günlerce orada bekliyor gören dostların bu evin önünü terk etmen telkininde bulunuyordu/sen biliyordun/bu sessiz/dışarıya kapalı/her gün/güneşin ışıklarını geniş cephesine savurduğu bu evde/açılma olasılığı düşündüğün bir pencere seçiyordun/her katın havalandırma peteklerinden içeri giren havayı düşlediğinde/sanki çıldırıyordun/içerde olsan da/deliklerden giren havayla ilkyaz serinliği ciğerlerini doldursa/bu duygu imgelemini ve deklanşörün üzerindeki parmağının gölgesini kışkırtıyordu/çekeceğin fotoğrafın zamanına hazırlıyordu seni/……günde bir pencereyi niyet tuttun/ evin kapısının üstünde solda/bir ağacın yapraklarının yakınlığı nedeniyle bu pencereyi seçtiğini anladın/içerde biri varsa yaprakların kokusuna artık direnemez diye düşündün /ama açılmamıştı o pencere/sonra kapının açılma olasılığını sorguladın günlerce/inanıyordun ama bir pencereye/önsezin bunu işaretliyordu içerde biri olsa/kapıdan önce bir pencere açardı//…günler/günler/geçti/aniden bir pencere açıldı/ummadığın bir pencereydi/ortalardan/o anda deklanşöre delice kaç kez bastığını anımsamıyordun/parmağın ivecen bir devinimde/bir adam/ bir anlığına/bir pencerenin/kepenklerini açmış/kısa bir an etrafa bakmış/hemen kapatmıştı/onun hızına yetişmek için deklanşöre basmış/basmış/basmıştın//…………. fotoğraflardan birinde çok netti/bir kolu/eli/bir kanatta/diğer kolu/eli/ayası/ pencere önüne dayanmış/o kısacık anda/neyi/bir karede durdurduğunu/ dondurduğunu/görüntü kağıdın üzerinde/sabitleştiğinde anlayacaktın/çok sonra/açık penceredeki adama/tekrar/tekrar/baktığında/ kuşkun yoktu/ hiç şaşırmadın/ sendin.

Yorum Yap

İçimdeki BEN, Dışımdaki SEN ve SAPANCA ...